Burayı ilk görüşüm, yaklaşık yirmi yıl öncedir.
Belki bir buçuk saat o virajlı, dar yolu gelmişiz, hava da sıcak, minibüsten huysuz iniyorum, o zaman bile epey huysuzum, bir de üstüne, ruhunun bir denge bulmasından korkan hayta bir üniversiteliyim, sevgilim de bunun farkında, hayatımızın tekdüzeleşmesini -ve sonuç olarak benim zıvanadan çıkmamı- istemiyor, “şunu nereye götürsem de yine her şeyden sıkılmasa” diye düşünürken herhalde, Bodrum’un o eski, pis otogarında Mazı minibüslerini görüp beni buraya getirmeyi kafasına koymuş, buluştuğumuzda “hadi gel, gidiyoruz” demişti hemen.
Neyse ki Mazıköy, Ege’deki birçok yer gibi, büyülü bir yer. Hurma Sahili’nin yanı yöresi yeşil, denizin dibi görünüyor, pansiyon ancak birkaç tane var, etrafta sevmemin mümkün olmadığı birisini arıyorum, bulamıyorum, kalamar ucuz sayılır, domatesler yan bahçeden… O kadar genç olmama rağmen, çok güzel bir yere geldiğimi, çok değerli bir şey yaşıyor olduğumu idrak edebilmiştim galiba. Veya şimdi ediyorumdur, ne bileyim ben…
Okumaya devam et