Bir Organik Adam yazısıdır. Santiago ve Havadelisi‘nin küçük katkılarıyla…
———
ÖZET GEÇçi ler burayı okusun:
- Uzun vadeli sinyallere göre Ekim’de, ve hatta Kasım’da da, Türkiye’nin havasında maalesef ciddi bir değişiklik olmayacak. Havalar elbette serinlemeye devam edecek, fakat sıcaklıklar yine çoğunlukla mevsim normallerinin üzerinde seyredecek.
- Seyrek gelecek serinleme/soğumalara zaman zaman yağış da eşlik edecek, fakat bu yağışlar da olması gerekenden seyrek, veya çok seyrek gerçekleşecek (özellikle güney ve iç bölgelerde). Dolayısıyla, kuraklık riski yüksek görünüyor. Öte yandan, seyrek gerçekleşecek yağışların yerel olarak şiddetli (kısa süre içinde çok miktarda) olma ihtimali yüksek. Bu, iklim değişiminin sonuçlarından birisi.
GFS modeline göre Avrupa’da 15 günlük 500 hPa jeopotansiyel yükseklik anomalisi. Haritaya göre ülkemizin 10 Ekim’e kadar çoğunlukla yüksek basınç etkisinde kalacağı görülüyor.
Haziran ayındaki nispeten serin günleri ve aralıklı yağmurları saymazsak 2020 yazı meteorolojik açıdan oldukça sıkıcı bir seyir izledi. Aslında İstanbul’u da kapsayacak şekilde Türkiye’nin kuzey kesimleri diğer yerlere göre daha şanslıydı. Çünkü Temmuz’dan itibaren güney ve iç bölgeleri esir alan Basra Alçağı’nın etkisi, buralara fazla ulaşmadı. Yine de uzun kurak periyotlar, normalin üstündeki sıcaklar derken epeyce bunaldık. Son yıllarda alışageldiğimiz üzere, sonbahar başlangıcı da bize bir sürpriz yapmadı. Hatta Eylül ayında pek çok bölgemizde yaz aylarından daha yüksek sıcaklık değerleri ölçüldü. Eylül’ün ilk haftasında Adana’daki 48 dereceyi hepiniz hatırlarsınız. Adanalılar alışkındır elbette ama sıcaklar bu kez ne bici bicinin ne de soğuk şalgamın söndüremeyeceği kadar hararetliydi. MGM’nin ülke geneli 3 aylık veri ortalamalarına göre 2020 yaz mevsimini normallerin 1.1 derece üzerinde sıcaklarla geçirdik. Bu arada grafiğe göre yaklaşık 20 yıldır yaz mevsimlerinin normalden sıcak geçtiği de dikkat çekiyor (yani ‘normal’, artık değişti sayılır).
Kaynak: mgm.gov.tr
Kuraklık İyi Bir Şey Değil
Sıcaklara bir şekilde katlanıyoruz; belki de alışıyoruz evet, ama yağışları hepimiz çok özledik. Kuraklık, bizler için doğrudan veya dolaylı şekilde çok daha ciddi sıkıntılara yol açma potansiyeline sahip bir sorun. Yeterli yağış olmazsa hem şehirlerin su ihtiyacı hem de tarımsal faaliyetler açısından zor günler yaşanılması kaçınılmaz. Tüm bunları bir kenara koysak bile uzun ve sıkıcı yaz günlerinden sonra hemen hemen herkesin aklında klişe bir sonbahar şablonu var: Caddelerde rüzgar, kalbimizde aşklar filan… Ama işte gece yarısında şarkı söyleyen o eski yağmurlar olmayınca işin tadı kaçıyor. Küresel ısınma maalesef mevsim romantiklerini de vuruyor, bundan kurtuluş yok. Bu yazıyı yazdığımız tarih itibarıyla Eylül ayının ilk 27 gününde İstanbul Atatürk Havalimanı’na pek az yağış düştü. Ay sonuna kadar da önemli bir yağış görünmüyor, dolayısıyla İstanbul kurak eylüllerinden birini yaşamış olacak.
İstanbul Atatürk Havalimanı istasyonunda eylül ayı yağışlarının yıllar içindeki seyri (mavi çubuklar). Her yıl eylül ayı içerisinde düşen günlük maksimum yağışlar da mor noktalarla gösteriliyor. Kaynak: infoclimat.fr
Kuzey Yarımküre’de Genel Vaziyet
Atlantik Okyanusu’nda bu yıl oldukça hareketli bir kasırga sezonu yaşandı. Öyle ki kasırgalara Latin Alfabesi’nin her harfiyle bir kez isim verilebildiği için bu sene alfabe yetmedi, ve son oluşan tropik siklonlara Yunan Alfabe’sinden ”Alfa” ve ”Beta” isimleri verildi. Son günlerde Orta Atlantik siklonları biraz mola verdi ve Azor Yükseği kendini toparlamak için fırsat buldu. Fakat bu kez de İngiltere üzerinden kıta içlerine sarkan İzlanda kökenli siklonlar Azor’un Kuzey Avrupa’ya doğru hamle yapmasını engelleyerek bize kuzeyden serinlik ve yağış getirebilecek olası atakların önünü kesmeye başladı. Bundan daha kötüsü, Sibirya üzerinde güçlenen yüksek basınç alanı, İskandinavya’ya doğru genişleyerek sistemi adeta kilitliyor. Azor ve Doğu Avrupa’daki Yüksek Basınç arasında sıkışıp kalan alçak basınç alanları, ülkemizin sınırlarını yalayarak yeniden kuzeybatıya yöneliyor. Güney ve Orta Avrupa’da çöreklenen bu alçak basınçlar derdimize çare olmazken bir de bugünlerde olduğu gibi lodos estirerek yaramıza tuz basıyor.
26 Eylül 2020, Avrupa’da basınç alanlarının dağılımı.
Basınç örüntüleri, yazın ikinci yarısından bu yana bizi genellikle mevsime göre daha sıcak ve kurak tarafta bırakacak şekilde konumlandı. Sonbaharda da bu durum maalesef aynı şekilde devam ediyor. Son günlerde İngiltere üzerinden Akdeniz’e kadar uzanan soğuk ataklar da, oluşan bu blokaj yüzünden ülkemize ulaşamıyor. Şayet çok güçlü olmasa da ülkemizin Ege ve Akdeniz açıklarına kadar inen bir serin atak olsaydı, denizde oluşacak tepki siklonu sayesinde hasret kaldığımız sonbahar yağışlarına da kavuşabilirdik. Maalesef orta ve uzun vadeli model senaryolarında bu döngünün kırılacağına dair ciddi bir sinyal görünmüyor. Ekim ayının ilk günlerinde kuzeybatıdan girecek olan zayıf soğuma alanları ile yerel yağışlar (Marmara ve Batı Karadeniz bu noktada nispeten daha şanslı) ve bir nebze serinlik muhtemel ancak dediğimiz gibi, bunlar kısa süreli ve zayıf hadiseler olacak. Önümüzdeki 15 gün boyunca, kısa süreli serinlemeler dışında mevsime göre oldukça sıcak günlerin yaşanacağına dair güçlü sinyaller var.
ECMWF modeline göre 6 Ekim 2020 için sıcaklık anomali senaryosu. Batı Avrupa’da serin ataklar devam ederken ülkemizin batısında normalin 8-10 derece üstünde sıcaklıklar var.
Uzun Vadeli Çıktılar ve Mevsimlik Senaryolar
Şu an içinde bulunduğumuz durumu yorumlayıp önümüzdeki 10-15 günlük süreç için de bir şeyler söylemeye çalıştık. Sonbaharın geri kalanı için de bir öngörüde bulunabilmek amacıyla, uzun vadeli çıktı üreten kurumların son değerlendirmelerine de bir göz atalım. İlk olarak JAMSTEC (Japonya Teknoloji ve Deniz-Yer Bilimleri Ajansı) ürünlerine bakacağız. Jamstec’in 2020 sonbaharı 2 m sıcaklık haritasını incelediğimizde, ülkemizde Eylül-Ekim-Kasım ayları ortalama sıcaklığının normallerden yüksek bir değerde (yaklaşık 1-1.5 derece yüksek) olacağının tahmin edildiğini görüyoruz. Haritada dikkat çeken başka bir nokta da Ekvatoral Pasifik’teki normalden soğuk bölge. Bu durum La Nina olarak adlandırılıyor. 2020 yılının bir La Nina yılı olacağını belki başka yerlerden de duymuşsunuzdur. El Nino olayının tam tersi olan (Orta Pasifik’teki normalden soğuk okyanus akıntıları) bu hadise de tıpkı El Nino gibi ülkemizin iklimsel koşulları üzerinde doğrudan bir etkiye sahip değil (etkisi varsa da en azından şu an için bunu kesin olarak ispatlayan bir çalışma mevcut değil)
JAMSTEC sonbahar sıcaklık anomalisi (normalden fark) haritası.
Jamstec’in sonbahar ayları için yaptığı yağış öngörüsünde de pek iç açıcı bir durum yok. Ülkemizin neredeyse tamamında sonbahar yağışlarının normalden az olacağı tahmin ediliyor. Haritada Kuzey ve Batı Avrupa için normaller civarında ve hafif üzerinde tahmin edilen yağış ile İtalya civarındaki yeşil renk de model çıktılarının şu anki basınç senaryoları ile uyumlu.
JAMSTEC sonbahar yağış anomalisi (normalden fark) tahmin haritası. Kahverengiler normalden az.
Uzun vadeli çıktı üreten kurumlardan ECMWF’nin tahminleri de Jamstec ile büyük oranda örtüşüyor. Bu kurumun Ekim ve Kasım ayları için Avrupa’ya yönelik senaryoları da maalesef ilerisi için umut vermiyor. Batı Avrupa ve İzlanda civarındaki normal seyirdeki sıcaklıklar ve Sibirya bölgesindeki aşırı pozitif anomali, halihazırdaki basınç örüntüsünün Ekim ayı genelinde de hakim olacağına işaret ediyor. Bu model de ülkemiz genelinde ekim ayı sıcaklıkları yine normallerin üstünde olacak demiş. Buna ilave olarak, ECMWF’nin ekim-kasım-aralık geneli için öngördüğü sıcaklıklar da bizi “normallerin üzerinde “bırakıyor. Haritalardan çıkaracağımız sonuç; bu örüntünün sonbaharın bitimine kadar ısrar etme ihtimalinin hiç de az olmayışıdır.
ECMWF Ekim ayı sıcaklık anomalisi (normalden fark) tahmin haritası. Turuncular normalden sıcak.
ECMWF ekim-kasım-aralık sıcaklık anomalisi (normalden fark) olasılık haritası. Turuncu-kırmızılar sıcaklığın normalden yüksek olma olasılığının fazla olduğu yerleri gösteriyor.
ECMWF’nin Ekim 2020 için ürettiği yağış haritasına da bakalım. Özellikle Akdeniz, Ege ve Güneydoğu’daki yağışların normalin çok altında olacağı göze çarpıyor. Kuzey kıyılardaki durum biraz daha iyi gözükse de tahminler bu yağışların karaya tam olarak çıkmayacağı yönünde. Kuzeyden gelecek birkaç zayıf soğuk atakla bir nebze yağış görülse de modeller Akdeniz’in Ekim’de çalışmayacağını, bol yağışlı siklonlar üretmeyeceğini tahmin ediyor. Bu arada ECMWF’nin ekim-kasım-aralık için öngördüğü yağış senaryosu da, sinyal çok kuvvetli olmasa da, sıcaklıkta olduğu gibi ekim ayına benzer. Yani, özellikle güney ve iç bölgeler için kuraklığa devam diyor.
ECMWF Ekim ayı yağış anomalisi (normalden fark) tahmin haritası. Kırmızılar normalden kurak.
ECMWF ekim-kasım-aralık yağış anomalisi (normalden fark) olasılık haritası. Sarı-turuncular yağışın normalden az olma olasılığının yüksek olduğu yerleri gösteriyor.
Yine de, tüm bu haritaların aylık veya üç aylık ortalamaları tahmin ettiğini hatırlatalım. Önümüzdeki ayların veya mevsimin genel karakteri bu tahminlerdeki gibi “normalden daha seyrek yağışlar” bile olsa, atmosfer ve denizler gayet sıcak olduğundan, sık olmasa bile yağış gerçekleştiğinde bu yağışların şiddetli olma durumu her zaman ortaya çıkacaktır. Bu, iklim değişiminin bizim coğrafyamız için olan en önemli sonuçlarından biridir: Seyrek, ama şiddetli yağış. AO ENDEKSİ
Ön bilgi olarak söyleyelim; Kuzey Kutup Bölgesi geçtiğimiz ağustos ayını ortalamanın 10-11 derece üzerindeki sıcaklarla tamamladı ve 2020 yılında deniz buzu miktarında, bilinen tarihin en düşük ikinci seviyesi gözlemleniyor (en az buz 2012’de görüldü).
Geçen kış aşırı pozitif seviyelerde gezindikten sonra, yaz boyunca genel olarak nötre yakın ve sonrasında hafif pozitif bir seyir izleyen AO endeksi, Ekim ayının ilk günleriyle birlikte negatife doğru meyledecek gibi görünüyor. Yukarıda sözünü ettiğimiz Sibirya merkezli dev yüksek basınç alanı, bu süreçte kuzeye doğru genişleyerek kutuplardaki soğuk havayı aşağı enlemlere kaydıracak. Ancak yine bizim lehimize olan bir durum söz konusu değil. Ekim ayındaki Kutup kökenli salınımlar daha çok Batı Avrupa’ya, Doğu Asya’ya ve Kuzeybatı Amerika’ya etki edecek gibi görünüyor. Yani ülkemizi olumlu yönde etkileyecek bir sinoptik görüntü sinyali şimdilik maalesef yok.
Kuzey Kutup Bölgesi Ekim ayı 500 hPa Jeopotansiyel Yükseklik Anomalisi. Kırmızı ve tonları normalden yüksek, mavi ve tonları normalden alçak basınç alanlarını temsil ediyor.
MJO (Madden-Julian Oscillation)
MJO’yu kısaca, Hint ve Pasifik okyanusundaki siklonların yayılış ve hareketlerine bağlı bir salınım olarak tanımlayabiliriz. Bu salınımlar 1-2 aylık periyotlarda oluşur ve 8 fazda incelenirler. Dolaylı olarak, Kuzey Yarımküre’deki basınç dağılımlarına etki ettiği bilinmektedir. Bu nedenle orta ve uzun vadede tahmin yapılırken kullanılırlar.
Şu anki MJO tahminlerine baktığımızda çok belirgin bir sinyalin olmadığını, bununla birlikte önümüzdeki 15 gün boyunca 5. ve 6. fazlarda gezineceğini görüyoruz. MJO bu fazlardayken İskandinavya boyunca YB alanlarının blokaj uygulama olasılığı artmaktadır. Bu bilgi tek başına çok bir anlam ifade etmemekle birlikte, yukarıda bahsettiğimiz ve önümüzdeki günlerde İskandinavya üzerine uzanması muhtemel YB alanı öngörüsünü desteklemektedir.
15 Günlük MJO endeksi tahmini. Kaynak: https://www.cpc.ncep.noaa.gov
Umarım bu dedikleriniz gerçekleşir ve umutlarınıza uygun bir kış yaşarız hocam.
Sanırım La Nina, El Nino, filan hepsi bizim için geçersiz kalıyor Akdeniz çukurunda, Sibiryanın bile artık ulaşamadığı Orta Doğu iklimine maruz kalmış bir coğrafya gibi duruyoruz,Eğer böyle giderse Benim bu kıştan da umudum kalmayacak, sonuç olarak ılıkcılar havai fişek ve şampanya patlacaklar gibi duruyor çok ama çok üzgünüm dünyayı bu hale biz getirdik ceremesini de çekiyoruz işte
Bugün şöyle bir makale ile karşılaştım.
https://journals.ametsoc.org/jcli/article-pdf/30/9/3253/4093584/jcli-d-16-0376_1.pdf
Nina hem iki ayrı türüne göre hem de PDO’ya göre ayrı ayrı incelenmiş. İncelemeye göre ve doğrudan PDO pozitif iken, Doğu Pasifik bazlı Nina’lar Türkiye’yi hem daha soğuk hem de daha yağışlı yapabiliyor, Avrupa’yı da (Norveç’i falan) yüksekler domine ediyor.
2014’ten beri PDO pozitif, 2020’de pozitif olma ihtimali yüksek yani orda şartlar lehimize
Yazıyı hazırlayanlara çok teşekkür ederim büyük emek var. Geçen yıl gibi ilerliyor havalar. Geçen senede akdeniz kasırgasını kaçırmıştık ondan sonra iki yakamız bir araya gelmedi. Bu senede aynısı oldu, yine benzer kasırgayı kaçırdık ve yazıya bakılırsa sonbahar yalan olmuşa benziyor.
Öncelikle yazıyı hazırlayanlara teşekkür ederim. Çok ayrıntılı, gerçejçi ve yararlı bir analiz olmuş.
Akdeniz Kasırgası konusunda bir iki cümle etmek istedim. Tropikal fırtınalar genellikle bir sıcak su akıntısından beslenir. Ekvator bölgesinde kaynamaya başlayan Gulf Stream akıntısı gibi.
Aynı mekanizmayı Akdeniz Kasırgasına uygulamak istersek Akdeniz akıntılarına bakmamız gerekir. Akdeniz’de akıntı saat yönünün tersi olduğundan yönü bizim kıyılarımızda batıya ve kuzeyedir.
Fırtınanın oluşma bölgesi Sahara ise bizim oldukça batımızda kalmaktadır. Yani Afrika’nın kuzeyinde oluşan bir sistem denizle buluştuğunda daha çok Doğu Akdeniz akıntıları değil Batı Akdeniz akıntılarını kullanmaya çalışmaktadır.
Bu nedenle sistem ısrarla Mora Yarımadasına takılmakta ve Adriyatik yönünde kuzeyi zorlamakta. Egenin doğu kıyısı çoğunlukla “ikinci tercihi”. Bunu oluşması için kaynağın da daha doğuda olması gerek ama coğrafya buna pek izin vermiyor.
Sonuçta genellikle bu fırtınaları kaçıracağız. Ara sıra yolu bize düşen olabilir. Nadiren.
Yorumunuz için teşekkürler, ama sıcak su akıntılarının siklon güzergahlarında belirleyici olduğu konusunda emin miyiz? Bu konuda bir çalışma paylaşabilir misiniz?
Benim bildiğim, siklonların güzergahını belirleyen şeyin atmosfer hareketleri olduğu. Elbette deniz yüzey sıcaklıkları siklonların oluştuğu yeri belirlemede veya şiddetlerini azaltıp arttırmada önemli bir faktör, ama güzergah ayrı bir konu değil mi? Bu mantıkla, kara parçasını gören siklonlar geri dönüp başka tarafa gitmez miydi? 🙂
Sıcak akıntılar siklonların varlık nedeni. Onu kaybettiği zaman zaten siklon da zayıflayıp kaybolmaya, yok olmaya başlıyor. Varlığını sürdürüebilmesi için sıcak akıntıların devamlılığı şart. Yok olma nedeni olarak başka nedenler de var ama, var olma ve varlığını sürdürebilme nedenlerinin başında sıcak akıntı, yani asıl enerji kaynağı geliyor. Dolayısıyla güzergaha baktığımızda çevreye göre daha sıcak (conveyor belt dedikleri) enerji taşıyan sıcak akıntıların üzerinde yer aldığını görürüz.
Karaya vuran fırtına enerjisini ve momentumunu kaybeder. Geri dönüş şansı çoğunlukla pek olmaz. Ama Florida ya da Orta Amerika gibi “iki sıcak deniz arasında yerlerde fırtınanın karaya vurduktan sonra devam edip diğer yakada tekrar sıcak suya kavuşup güçlendiği görülmüştür. Hurriane Otto diye bakarsanız fırtınanın Atlantikte Pasifiğe geçtiğini de görebilirsiniz.
Tek tek akademik makale arama şansım az ama, NASA ya da NOAA ve Hurricane diye aradığınızda hepsinde mutlaka sıcak su akıntısının önemi anlatılır. Şimdi neredeydi hatırlamıyorum (okuldan ve konudan ayrılalı 35 sene olmuş) bir yerlerde “Fırtına sıcak su ile çalışan motordur” diyordu.
Konudaki yorum farkı belki de biraz bakış açımızadan geliyor. Sizler meteorlogsunuz ben oşinograf. Farklı parametrelere farklı ağırlıklar veriyor olabiliriz.
Şu makalede deniz suyu sıcalığı anomalisinin fırtınanın güzergahona etkisi anlatılıyor. Özellikle fırtına merkezinin batı ve kuzeyindeki pozitif anomali fırtınayı güçlendiriyor ve o yöne çekiyor. Negatif anomaly zayıflatıyor.
The trajectory only changes if positive
SST anomalies are located west or north of the hurricane centre. In this case the hurricane is attracted by the
SST anomaly which causes an additional moisture source and increased vertical winds.
Pdf in bağlantısını alamadım. Makale şu: Investigating the sensitivity of hurricane intensity and
trajectory to sea surface temperatures using the regional
model WRF
Cevahir Kilic
1
* and Christoph C. Raible1,2
Çok teşekkürler, ben de yeni bir şey öğrenmiş oldum. Fakat bu makaleye göre de, deniz suyu sıcaklık anomalileri ancak belirli durumlarda siklon rotasında değişikliğe yol açabilecek bir faktör haline gelebiliyor. Rotayı belirleyen asıl faktör yine atmosferin hareketi ve çevredeki basınç yerleşimleri. “Conclusions” kısmından: “Thus, the steering is dominated by the subtropical ridge and the beta effect… Further, anomalies with a negative amplitude have no impact on the TC trajectory.”
conclusions kısmındaki paragrafın ve alıntıladığınız cümlenin tamamı şöyle:
A TC is attracted by positive SST anomalies which is
also found by MANDAL et al. (2007). In this study we
show that positive SST anomalies enhance the vertical
wind field caused by convection which shifts the horizon-
tal wind field towards the SST anomaly. Hence, the pri-
mary circulation is affected by enhanced convection
over the SST anomaly and the secondary circulation is
enhanced by additional latent heat release causes the
TC to move towards the SST anomaly. If positive anom-
alies are located in opposition to the motion direction, the
contribution of the SST anomaly to the steering of the TC
is small. Thus, the steering is dominated by the subtrop-
ical ridge and the beta effect. However, it is possible that
positive anomalies behind the TC lead to a weakening of
intensification. It has not been fully clarified yet, why this
happens. Further, anomalies with a negative amplitude
have no impact on the TC trajectory.
Positive anomaly TC trajectory nin önündeyse trajectory attracted by SST anomaly. Yani trajectorynin bir sonraki adımını SST anomaly belirliyor.
Arkasında ise, if positive anomalies are located in opposition, then sizin yazdığınız SSTanomalynin etkisinin az olması vs.
Daha önce de yazdığım gibi, siklonu yaşatan ve güzergahın bir sonraki adımını belirleyen SST anomaly. Atmosferik hareketler ise genelde siklonu öldüren ve güzergahı sonlandıran etkenler.
Siklon varsa ve yaşamaya devam ediyorsa SST anomaly var demektir.
Hayır, bu yazılanlardan sizin ilk başta dedikleriniz anlaşılmaz. Evet, ben de yeni öğrendim teşekkür ederim, deniz suyu sıcaklık anomalisi rota belirlemede az da olsa etkili imiş, ama işi domine eden sebepler başka. Bunlar bu makaleyle değişmiyor.
Eğer siklonların rotası deniz suyu sıcaklık anomalilerini takip ediyor olsaydı tüm siklon tahminleri, tahmin tartışmaları buna göre yapılırdı. Baskın sebep o olacağı için…
Yani, sizin ilk başta iddia ettiklerinizle (dönüp bir daha okuyabilirsiniz) bilimin bugüne kadar ortaya koyduğu şeyler arasında büyük fark var.
Ben yorumu makaleyi tam olarak okuyanlara bırakayım. Daha fazla uzatmak anlamsız.
Bu son yazdıklarınızda zaten hemfikiriz, ben de farklı bir şey yazmadım. Siklonun oluşum yeri için, ve güzergahı üzerindeki gücü için, deniz suyu sıcaklıkları önemli bir faktör.
Ama herhangi bir siklon bir kez oluştuktan sonra, ne yöne gideceği deniz suyu sıcaklıkları tarafından belirlenmiyor.
Böyle bir sonuca varan herhangi bir çalışma bulamadım.Deniz suyu sıcaklıklarının güzergah belirlemede bir etkisi olduğunu varsaysak bile bu etki, atmosfer hareketlerinin yanında çok küçüktür. Siklonlar atmosferin bir parçasıdır, atmosferle birlikte hareket ederler.Bilimsel problemlerin çözümünde farklı disiplinler farklı bakış açıları sergileyebilirler tabii ki, ama farklı sonuçlara ulaşma lüksümüz yok, ulaşıyorsak birimiz bir hata yapıyor demektir 🙂
Buralarda anlatıyor:
https://www.briangwilliams.us/meteorology/factors-that-affect-hurricane-tracks.html
http://www.hurricanescience.org/science/science/hurricanemovement/
“Hurricanes are steered, to a large extent, by the winds in which they are embedded”.
Haklısınız, bence de anlamsız. Konuyu son kez tekrar özetleyeyim kimse yanlış bilgilenmesin.
Gözlem tarihi boyunca bütün Atlantik kasırgaları, ve bütün tropik-dışı siklonlar da, büyük çoğunlukla atmosferdeki hakim rüzgarların ve o sıradaki basınç yerleşimlerinin etkisi altında hareket etmiş (oluştukları yerden bahsetmiyorum, rotalarını söylüyorum). Bunu sadece aşağıdaki kasırga rotaları haritasına bakarak bile anlayabiliriz. Büyük çoğunlukla önce “alize” rüzgarlarının etkisiyle batıya, sonra da basınç yerleşimlerinin etkisiyle tropiklerden çıkıp kuzeye yönleniyorlar. Eğer sizin dediğiniz gibi rotalar deniz suyu sıcaklıklarının yüksek olduğu güzergahları takip etme eğiliminde olsaydı (yani baskın sebep bu olsaydı), bu çizgiler çok farklı bir patern gösteriyor olurdu. Rotaların, denizin daha soğuk olduğu kuzeye dönmesi bile işi özetliyor aslında.
Alıntıladığınız makale ise bir duyarlılık analizi. Yani, deniz yüzey sıcaklık (SST) anomalilerinin rotaya olan etkisi, tüm diğer değişkenler (rüzgarlar vb) sabit tutularak ortaya konmaya çalışılmış. Ve evet, tüm diğer değişkenlerin etkisi gözardı edildiğinde SST anomalisinin rota belirlemede bir etkisi var. Bu etki ise, sizin ilk başta iddia ettiğiniz, “Yani Afrika’nın kuzeyinde oluşan bir sistem denizle buluştuğunda daha çok Doğu Akdeniz akıntılarını değil Batı Akdeniz akıntılarını kullanmaya çalışmaktadır” tezi ile örtüşecek kadar fazla değil, olması da zaten imkansız. Bunu bize yüzlerce tropik ve tropik dışı siklonun rotası söylüyor.
Tartışma için teşekkür ederim, benim için faydalı oldu, umarım sizin için de olmuştur.
Bu resimde de doğulu (klasik) Nina (a) ve merkez (modoki) Nina’nın (b) yüzey rüzgar farklılıkları var. Şu anki Avrupa’daki sinoptik durumda bununla gayet uyumlu aslında, Batı Akdeniz’de siklon oluşturan bize de lodos üfleten görünümleri destekliyor.
https://skewtakademisi.files.wordpress.com/2020/09/imageproxy.php_.gif
Aşağıdaki resim ise şu anki sıcaklık anomalisi – bariz olarak doğulu Nina ile karşı karşıyayız.
https://skewtakademisi.files.wordpress.com/2020/09/cdas-sflux_ssta_global_1.png
Benim de bir şey ilave etmem gerekir. İşi bilen Adanalılar onlar için bile aşırı sıcak havalarda bici bici ve soğuk şalgam yerine dikenli incir (kaktüsün meyvesi) yerler. Olsa da yesek 🙂
Organik Adam’ın takdire şayan analizini ve Red Fox’un cevabını okudum. Teşekkür etmek gerek ikisine de. Aslında birbirlerine ardışık dönemlerden bahsediyorlar. Birleştirildiğinde (Marmara bölgesi için) Ekim ve Kasım için ortalamaların üstünde bir sıcaklık ve kurak bir dönemi takip eden nispeten erken gelen bir kış mevsimi ortaya çıkıyor. Bu senaryo bana pek de uzak gelmedi.
Herhangi bir bilimselliği olmasa da son derece kısır geçen 3 yılın ardından yeni bir kısır kışın daha geleceğini tahmin etmiyorum. Bu kış daha dişe dokunur sistem ya da sistemler almayı daha olası buluyorum – en azından umuyorum diyelim.
1990’larda benim gibi çocuk ya da ergen olanlar efsane sayılabilecek 1992 kışını takip eden yıllarda ılık ve az yağışlı kışları hatırlayacaklardır. Aynısının tekrarlanmaması umuduyla döngünün kırılması en büyük dileğimiz. Bekleyelim görelim 🙂
Oncelikle emeğinize sağlık. Kasımdaki geleneksel havadelisi.com kış tahmininde umarım cümle şöyle başlar. Dramatik bir değişimle…
İç karartıcı ama gerçekçi bir değerlendirme olmuş, ellerinize sağlık.
Bir şey de ben ilave edeyim:
La Nina bu defa, doğu Pasifik bazlı gelişiyor. Yani doğu Pasifik’teki su sıcaklıklarına [Nino 1+2 ve 3 bölgesi, 3.4 ve 4 bölgesine] kıyasla daha soğuk gelişti ve giderek soğuma doğuda yoğunlaşıyor.
https://skewtakademisi.files.wordpress.com/2020/09/11.png
Halbuki yaklaşık 45-50 gün önce soğuk bölge ağırlıklı olarak 3.4 bölgesindeydi ve orta Pasifik [modoki] Nina görünümü vardı.
Her iki Nina’nın farklı küresel etkileri var. Gözlendiği üzere 1980 öncesi Ninalar daha çok doğu Pasifik bazlı iken[onlara Çinli ve Japonlar klasik Nina da diyorlar], iklim değişikliği ile 1980 sonrası Ninalar da Modoki şeklinde daha çok gelişiyorlar. Modoki La Nina’lar kış mevsimine ağırlıklı genelde Kasım ve sonrası kış aylarında pozitif NAO damga giderek baskın hale geliyor ve Batı Avrupa’da Kasım-Aralık döneminin sezonun en soğuk dönemi olurken, kışın geri kalan bölümü o bölgeler ılımanlaşırken bizim bölgemiz soğuyor.
Bu sene gibi Klasik Ninalar da ise, sezon içinde giderek negatifleşen ve inişli çıkışları olan NAO var. Balkanlar ve Ukrayna tarafları genelde düşük sıcaklık anomalisinde oluyorlar. Marmara da genel de soğuk ve mevsim normallerine yakın oluyor. [QBO durumuna da eşleştirerek kontrol etmedim ancak genel itibarda Klasik/Modoki olan yıllarda genel olarak böyle bir fark var.] Hatta aslında bazı yıllarda klasik Nina kışlarının aslında orta Pasifik merkezli ısınmanın olduğu yani Modoki El Nino olan kışlara benzediği de oluyor.
Ayrıca Hint Okyanus Dipolü de negatifte yani bir süre sonra canımızı sıkan YB parçalanmaya başlar ve MJO da önümüzdeki aylarda bu yüzde 8.1.2 fazlarında çok geçen kış olduğu gibi çok oyalanmaz.
Çok sıradışı detaylara girmeden ben 1980 öncesi gibi bir Ninamız olduğundan sonbahar sonu ve kış için umutlu olduğumu söylemeliyim. 🙂