Hava ve iklimle doğrudan ilişkileri olmasa da, depremler ve yanardağlar hava meraklılarının ilgisini epey çekiyor, Atış Serbest’te de bu konuya kayıtsız kalınamadı. Ben de bir bilene sorayım dedim ve Hollanda’daki Utrecht Üniversitesi’nde yer dinamiği alanında doktora yapmakta olan arkadaşım Ali Değer Özbakır‘dan bizi bilgilendirmesini rica ettim. Kendisi beni kırmayarak aşağıdaki yazıyı kaleme aldı. Hem Ali’ye, hem de onu motive eden yorumları için başta Santiago olmak üzere diğer hava delilerine çok teşekkür ederim. – Havadelisi
Sevgili hava delileri,
Belirtmeden geçemeyeceğim, meydana gelen depremin kaynağı ve olası sonuçlarını test edilebilir bir biçimde tartışmaya açmanız, argümanlarınızı anlaşılır biçimde göstermeniz çok hoşuma gitti. Santiago levhaların birbiriyle olan ilişkilerini görsel biçimde ele alarak (bakınız) tartışma için güzel bir arka plan hazırlamış. Bir iki ekleme de ben yapayım, eğer hala televizyonlarda verilen açıklamalardan boğulmadıysanız.

Anadolu ve Ege'deki genel depremsellik ve tektonik görünüm. (Tıklayarak gerçek boyutlarında görüntüleyebilirsiniz.) Bu şeklin her hakkı saklıdır, kopyalanması ve dağıtılması yasaktır. Ufak, renkli daireler son 50 yıllık depremleri göstermektedir. Gri renktekiler kabukta meydana gelen depremleri, diğerleri ise kabuk altı depremleri simgeler. Haritada gösterilen depremler Mw. 4.0'ten büyük depremlerdir. Van Gölü civarındaki depremlere dikkat edin, bölge normalde sakin olup da şimdi deprem üreten bir bölge değil. Tam olmamakla birlikte, haritadaki siyah çizgiler aktif fayları göstermektedir. Mor oklar, Anadolu ve çevresinin Avrasya'ya göre hareketini temsil eden, GPS'den elde edilen hız vektörleridir (Bu vektörlerin ucundaki daireler hata elipsleri olup şu anki konumuzla bir ilgileri yoktur). Mavi üçgenler ise yanardağlardır. Van depremi ortası siyah renkli daire ile simgelenmiştir. Depremi karakterize eden bu simge ters fay anlamına gelir.
Genel Görünüm
Bildiğiniz gibi Anadolu, büyük ölçekte iki kuvvetin etkisi altında şekil değiştirmektedir. Bunlardan ilki Anadolu levhasının güney ve güneybatısında etkin olan Arap levhasının itmesidir. Santiago’nun belirttiği gibi, Anadolu ile Arap levhası arasında bir zamanlar var olan okyanus, Arap levhasının kuzey-kuzeybatı yönlü yakınsaması ile kapanmış ve nihai olarak bu iki kıta güneydoğu Anadolu’da ve İran’daki Zagros dağları boyunca yükselen dağ kuşağında birbirine kenetlenmiştir.
İkinci önemli kuvvet ise, Anadolu’nun Ege denizinin güneyindeki dalma batma zonuna doğru çekilmesi (ya da akması) olarak adlandırılabilir. Helen ya da Ege dalma – batma zonu olarak bilinen bu zonda, Afrika’nın yüksek yoğunluğa sahip kısmı daha az yoğun Anadolu’nun altına dalarken, güneyindeki Akdeniz’e nazaran konumu nedeniyle daha yüksek potansiyel enerjiye sahip olan Anadolu da güney ve güneybatı yönünde ilerlemektedir.
Kuzey Anadolu Fayı ve Doğu Anadolu Fayı, bu iki sınır koşulu ile deforme olan Anadolu’nun batıya doğru olan hareketini karşılamaktadır. Ancak, bu iki fayın da doğusunda, yani doğu Anadolu platosunda hakim olan kuvvet kuzey yönlü sıkışmadır. Bu sıkışma, Kuzey Anadolu fayında görüldüğünün aksine, dar bir zonla sınırlı değildir; geniş bir deformasyon zonu oluşturmaktadır. Ve meydana gelen sıkışma yer kabuğunun bir bölümünü diğerinin üzerine bindirmektedir. Bu bindirme faylar Doğu Anadolu için karakteristik bir özelliktir. Fakat elbette farklı geometrik koşullar sebebiyle fayların ötelediği ve yükselttiği zemin, salt bir bindirme yaratmaz. Meydana gelen paralel faylar da hareketi karşılamaktadır.
Van depreminde meydana gelen depremle yayınan dalgaları incelediğimizde bu depremin bir bindirme hareketi sergilediği net olarak görünmektedir. Kuzey Anadolu Fayı ise doğrultu atımlı bir faydır ve yarattığı dalga deseni oldukça farklıdır. Kısaca Van depreminin KAF ile bir ilişkisi yoktur.
Peki bu depremin meydana geldiği fay neden aktif fay haritalarında yok? Bir fayın aktif sayılması için geçmiş 10 bin yılda o fay üzerinde sismik bir hareketin gözlemlenmiş olması gerekir. Bu tanım günümüz gözlem sınırlarının dışındadır elbette. Yani 10 bin yıldan beri olmuş depremleri bilmek için farklı çalışmalar yapılmalıdır. Örneğin geçmiş depremlerin yarattığı yüzey kırıklarını haritalamak ve bu kırıklar üzerinde eski hareketten etkilenmiş ve yaşlandırmaya müsait maddeleri kullanmak. Diğer bir yöntem de coğrafi yüzey şekillerinde uzun vadedeki tektonik hareketlerin yarattığı farklılıkları değerlendirmek. Mesela bir nehir vadisinde farklı seviyelerdeki meydana gelmiş taraçaların varlığı, ötelenmiş dere yatakları ya da eğim kazanmış yüzey şekilleri, yatay ve düşey hareketlere delalet etmektedir.
Depremin meydana geldiği fay, İhsan Ketin’in 70’li yıllarda yazdığı bir makalede belirtilmiş mesela. Demek ki, bu fay üzerinde daha fazla çalışma yapmak gerekiyordu.
Ama, bütün bunlar bir yana, geçmişte olmayan bir fay da bu aktif deformasyon zonunda oluşabilir. Arabistan’nın çarpışması esnasında gelişen gerilmeler, kendine en uygun zayıflık zonunda boşalma eğiliminde olacaktır.
Yanardağlar?
Bir volkanın (yanardağın) faaliyete geçmesi için gerekli iki koşul var:
1- Volkanın altında ergiyik kaya malzemesin olması
2- Bir eşik değerinin üzerinde gerilmelerin birikmesi.
Yukarıda belirttiğim ilk koşula dair bir iki makale biliyorum, Van gölünün batı kısmında ergiyik malzeme olduğuna işaret eden veriler var. Ancak yüzeye ne kadar yakın bilmiyorum. Nemrut’taki stres birikimi ise az evvel anlattığım gibi daha ziyade kabukta gelişen deformasyonun bir sonucu. Eğer Nemrut’un meydana gelmesine sebep olan zon halen bir zayıflık zonuysa, mekanik olarak, doğru koşullar sağlanırsa enerjinin burada boşalmaması için bir sebep yok.
Volkan faaliyeti her zaman patlama yaratmak zonunda değil. Ergiyik malzemenin akışkanlık özellikleri, hapsolduğu yerdeki yerel çatlak yapısı, gaz basıncı vb. faaliyetin şeklini tayin eder. Doğu Anadolu’da gördüğümüz bu volkanların çoğu stratovolkan olarak bilinse de, tarihçeleri boyunca sel gibi akmış oldukları da arazi verileriyle desteklenmektedir.
Maalesef ülkemizde bir volkanbilimi enstitüsü olmadığı için yukarıdaki iki koşulu da gözleyemiyoruz. Nemrut’un 1500’lü yıllarda aktif olduğuna dair tarihsel kayıt var. Yani volkanın tekrar aktife hale geçmemesi için bir sebep yok, nihayetinde 500 yıllık sessizlik, bir volkanı pasif addetmek için hiç de yeterli değil. Aydar ve diğerleri, Nemrut’ta meydana gelebilecek bir patlamanın olası etkilerini değerlendiren bir çalışma yapmışlar. Günümüz kabuk deformasyonu, tarihi patlamaları ve Nemrut’un kalderasında meydana gelen gaz ve sıcak su çıkışlarını dikkate alarak Nemrut’un gelecek için tehlike arz ettiği sonucuna varmışlar (makaleye link). Olası bir patlamada Bitlis, Güroymak, Tatvan ve Ahlat şehirlerinin etkilenebileceğini belirtmişler.
sayın hocalarım ben nemrut volkanik dağının hemen yanıbaşında güroymak’ta yaşıyorum bizim ilçe çıkışı yeni mezarlıkların hemen bitişiği yaklaşık 50 mt derinliğinde yer yer 20 ile 50 mt arasında yaklaşık 4 ile 5 km arası uzunlukta belki binlerce yıllık kırılmış fay hattı var yakından insan bakınca dehşete kapılıyor büyük yer kayaları bıçak sırtı gibi ikiye ayrılmış gerçekten insan ürküyor bir de nemrut krater gölüne gitmişseniz mutlaka orda göllere yakın kayalıkların olduğu yerde yanmanın hala devam ettiği görünüyor krater gölünün ise 3 değişik derede suyun soğukluk ve sıcaklık dercelerine sahip olduğunu bilirsiniz bir de bunların uzantısı yer altından güroymak ilçe merkezindeki soğuk su ve ilçenin budaklı köyündeki sıcak su da sanırım nemruttaki sıcak sudan geliyor bunlar bilgilerinize sunarım bir de yeryüzü zeminiyle ilgili bir sorum var yüzey olarak kayalığın bulunduğu yere kurulan ev mi dayanıklı yoksa yerin 2-3 mt derinliği olan yerde kurulmuş ev mi depreme dayanıklı ? şimdiden teşekkürler
Sorunuzu tam anlayamadım, ama kayalık zemin her zaman daha dayanıklıdır bildiğim kadarıyla. – Ozan
Nemrut Yanardağı faaliyete geçecek. Bunu araştırın.
Ali! Araştır.
neye dayanarakmı .. Arkadasım okumuyonmu Sen Neye dayanarak diyosun … Bunu Yülerce Kilometredeki Bİlim Adamlarıda Söylüyo .. Bizim Bİr Volkan Arastırma Enst. bile Yok .. Ve Öyle Bİr Durumki .. Ülkemizde Hakikatten Hiç Beklemediğimiz.. Seylerde Yaşanabilir.. büyük ağrı kücük ağrı bin yıllardır Uyuyo .. Pasifize Deniliyo Ye Altı katmanlarının Nezaman Hareket Ediceğini Kimse Bilemiyo .. bu demek Değildirki .. Binlerce Yıl Önce Patlıyan Ağrı Dağı .. Yeniden FAliyete GEçmiycek Diye Bişey Söz konusu Değil.. Vandaki Depremlerin . Sebei Araştırılırsa Emin olun Volkanik Bİr Sbepten Dolayı dır.. Toprak Kendi Kendine Yanıyo VArmı Böle Bİşey.. Toprağın Altında Resmen Lav Tortusu VAr.. Ve Bunu Araştırmıyolar Bİle Vanda..
Editörler bunu düzeltmeyin. – Ozan
Nerede oturuyorsun sen güzel kardeşim? Van’da mı?
Neye dayanarak bu iddiada bulunuyorsunuz?
Öncelikle bir iklimbilimci olarak, yebilimcilerin bile diğer meslektaşlarına yapmadığını yaptığınız için yalnızca tebrik edebilirim. Ali’ye de yazısı için teşekkür ederim.
Bu arada, kayıp fay diye atıfta bulunulan İhsan Ketin’in makalesi JMO Sarı Bülteni’nde yayımlanmış. [burada] Hem MTA’nın yayınladığı diri fay haritasında (Şaroğlu vd. 1992) hem de MTA ekibinin güncellediği ve yayımı için beklediğimiz haritada (Emre vd, 2010? 2011?) muazzam emek vardır. Buradan, Hem Fuat Hocalara ve hem de Ömer Emrelere selam olsun.
Ne demek. Hem ben de yer(earth)bilimciyim 🙂
Rica ederim.
Ozan’a bu vesileyle ben de bir daha teşekkür ederim. MTA’nın yeni haritalarını bekliyoruz.
Van Gölü ve civarındaki fayları merak edenler icin aşağıdaki haritaya MTA’nın ve İhsan Ketin’in verisini ekledim. İhsan Bey, Van gölü ile İran arasında yaptığı gözlemler sonucunda bu fayların sağ yönlü doğrultu atımlı olduklarına dair kanıtlar bulmuş. Fakat meydana gelen Van depremi, bir bindirme depremi. Odak çözümleri de tutarlı biçimde bunları gösteriyor.
Yeni arazi çalışmalarının sonuçlarını merakla bekliyorum.
İçleri siyah renkle boyanmış olan toplar Van depremi ve en büyük iki artçı sarsıntının yerini ve odak çözümünü göstermektedir. Kırmızı çizgiler İhsan Bey’in arazi gözlemleri ile haritaladığı faylardır. Siyah çizgiler ise Şaroğlu ve arkadaşlarının haritasından.
Kaynaklar:
Şaroğlu, F., Emre, Ö., Boray, A., 1992, Türkiye Diri Fay Haritası, Maden Tetkik Arama. Genel Müdürlüğü (MTA)
Ketin, İ, 1977, Van Gölü ile Iran Sınırı arasındaki bölgede yapılan Jeoloji Gözlemlerinin Sonuçları Hakkında Kısa Bir Açıklama, TJK Bülteni c20: 79-85
Bu haberi nasıl değerlendirirsiniz acaba?Topraktaki kimyasalların oluşturduğu bir tepkimenin sonucu ya da volkanik aktivite mi?
Depremle doğrudan ilişkili midir, bunu araştırmalar gösterir. Ama 2 aydır yanıyormuş köylülerin dediğine göre, ve söylenmesine rağmen gelip araştırma yapılmamış. Benim, konuyu çok bilmemekle birlikte tahminim, tektonik hareketler sonucu, bir yerlerde sıkışmış olan gazın bir yolunu bulup yer yüzeyine çıkması. Volkanik aktivite değildir diye düşünüyorum. Habercisi olabilir demek de doğru olmayabilir. Üzerine mutlaka çok spekülasyon yapılacaktır medyada ama buraya konuyu bilen biri (benim gibi “benin tahminim” diyenler de yazsın tabi ki ama konuya hakim birisi) yazarsa seviniriz. Medyadan duyduklarımızla yetinmeyelim.
Benim tahminim ise orası bataklık olduğuna göre, turba(ya da diğer adıyla torf) yanması olabilir. Hatta, İskoçlar böyle toprakları viski damıtmak için kullanıyor…
Metan olsaydı belli bir yer yanardı diye düşünüyorum.
“Erciş’te yanan turba”
Haberi akademik bir kadro ele almış.
Doğru tahmin etmişim yani 🙂
Ali Hocam elinize sağlık, çok güzel bir çalışma olmuş. Depremin büyüklüğünü hem Kandilli Rasathanesi hem de ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) 7,2 olarak kayıt etmiş. Ancak depremin derinliğinde ciddi bir çelişki var. Kandilli derinliği 5km olarak belirlerken, USGS ise 20km olarak belirlemiş. Odak derinliği, depremin şiddetini doğrudan etkileyen bir faktör olduğundan dolayı soruyorum, sizce hangi kurumun ölçümü daha sağlıklıdır?
Ben tesekkur ederim.
Bildigim kadariyla bir depremin derinligini tayin etmek icin iki temel yontem var. Ilki basit geometrik bir hesap. Depremin episantrindan sismometreye olan yatay uzakligi biliyoruz -Buna E diyelim (En az uc sismometre ile depremin enlem ve boylamini bulmak mumkun). Diger yandan deprem dalgalarinin kat ettigi mesafeyi de biliyoruz – bu da D olsun. Bu durumda Depremin derinligi, h’yi, Pisagor teoreminden bulabiliriz.
Ikinci yontem biraz daha karmasik. Burada yapilan is su. Oyle deprem parametreleri bulalim ki, bunun yaratacagi sentetik (model) sismogramlar ile kaydedilenler arasindaki hata farki en az olsun (Depremin kaydedildigi bircok sismometre icin). Bu tip stratejiye jeofizikte “ters problem”, cozumune de “ters cozum” denir. Derinlik, bu ters cozumle de hesaplanir. Data kalitesine gore sismogramin tamami (tum dalga formu) kullanilabilecegi gibi, bir parcasi da kullanilabilir. USGS’in sayfasinda, problemi kisitlamak icin kullanilan dalga tiplerine gore, derinlik degerleri 11 ila 20 km arasinda degismektedir. Kandilli’nin verdigi ise sanirim ilk yontemle hesaplanmis degerdir. Malesef bu degerlerdan hangisi gercege daha yakindir bilemiyorum.
Derinligi dogrudan hesaplara katmaksizin depremin yarattigi ivme degerleri olculmekte ve depremin siddeti buradan hesaplanabilmektedir. Ayrica depremi yasayan insanlarin sagladigi verilerle de bir sarsinti haritasi olusturulur.
van depreminden sonra daha büyük bir deprem gerçekleşecek mi?
van depreminden sonra sel kalkacak mı?
Ali’cim lütfen zaman bulursan cevap ver ama öyle bir cevap olsun ki benzer sorular sorulamasın bir daha. Sağolasın.
lütfen ben muradiye’de yaşıyorum göl çok yakınımızda bize dogru dürüst bir cevap verin şimdiden teşekkürler
Öncelikle çok geçmiş olsun. Üzüntünüzü paylaştığımı bilmenizi isterim.
Maalesef bu sorunuzun yanıtını bilmiyorum. Van ve çevresinde gerçekleşebilecek depremlerin yıkıcılık ya da olası büyüklükleri hakkında umarım ki daha çok çalışma yapılacaktır.
Sel kalkacak mı diye sormuşsunuz. Bu konudan haberim yok. Göl seviyesi şu an ne durumda?
İlgimi çeken nokta daha farklı. Arap Yarımadası okyanusu kapattı denilmiş yazıda. Kapatmamış olsaydı, hâlâ okyanus olsaydı orada ülkemizi tayfunlar etkiler miydi?
Havadelisi ayrıntılı cevabı verecektir bu sorunuza ama ben de aynı şeyi daha önceki aylarda sormuştum kendisine. Paleoklimatoloji benim çok ilgimi çeken bir dal. Tethys Denizi var olsaydı bugün, muhtemelen yazları bu kadar ısınmayacaktı Anadolu , özellikle de Güneydoğu Anadolu. Çünkü Basra Alçağı’nın oluştuğu yerler kara ile değil, su ile kaplı olacaktı. Herhalde Japonya gibi bir yer olurduk. Yazların sıcak ve bol yağışlı geçtiği, kış mevsiminde de cephe yağışlarının görüldüğü tipik bir orta enlem ülkesi.
Fakat böyle bir durumda okyanus akıntıları ne şekilde olurdu ben de merak ediyorum. Sonuçta tropikal fırtınaların enerji kaynağı sıcak sular, büyük çaplı okyanus akıntıları. Onları da göz önünde bulundurmak gerek.
Ayrıca Tethys var olsaydı bile, bizim iklimimizde etkisi büyük olan Avrasya, Kuzey Afrika ne durumda olurdu? Kara ve denizlerin dağılımı nasıl olurdu bilmiyoruz.
Aslinda deniz kıta dağılımına dair elimizde birtakım modeller var. Örneğin bu sayfada Oligocene (33 – 23 Milyon yıl arası) ve Miocene (23 – 5 Milyon yıl arası) linklerine basarak bu dağılımları görebilirsiniz.
Anadolu’nun da yapı taşlarını oluşturan kara parçaları belli ki eskiden (mesela Geç Kretase’de) güneydoğudan gelen kasırgalar tarafından sık sık ziyaret ediliyordu. Karaların dağılımının farklı olduğu dönemlerde iklim bölgelerinin nasıl dağılacağına dair model simülasyonları vardır sanırım ama ilgilenmek hiç nasip olmadı.
Bir sorum daha var bu arada 🙂
Haritaya göre son 50 yılda hiçbir faaliyetin görülmediği diri faylar da var. Bu ne anlama geliyor? Madem sürekli olarak hareket halindeki bir kabuğun üzerindeyiz, neden bazı faylar hiç hareket etmiyor?
Mesela ben çocukluğumdan beri “Ecemiş Fayı”nı bilirim. Mersin’in kuzeyinden başlar Erciyes Dağı’nın yakınlarına kadar uzanır. Çok derin ve nispeten geniş bir vadinin altında yatıyor bu fay. Bu vadi aynı zamanda tarih boyunca insanların Torosları aşmakta kullandığı doğal bir geçit. Adana ve Mersin’in yaylaları bu vadi boyunca ya da civarında kuruludur.
Bu kadar çarpıcı bir yer şeklini oluşturduğuna göre çok başarılı bir kariyeri olmuş olmalı söz konusu fayın. Fakat 50 yıldır tık yok…Neden?
Ecemiş fayı muhteşem bir fay. Uydu görüntülerine bakarsanız, özellikle Bolkarlar ile Aladağlar arasında nasıl da uzanıp gittiğini görmek büyüleyici.
Bu fay günümüzden çok uzun zaman önce muhtemelen doğrultu atımlı çalışan bir fay iken gördüğünüz manzarayı oluşturdu. Fakat Doğu Akdeniz, jeodinamik tarihçesi boyunca birçok kereler yeniden organize oldu (min enerji eğilimi). Şu an Ecemiş fayı, Türkiye’nin çok az iç deformasyon geçiren iç Anadolu bölgesinde hapsolmuş ve pek de aktivite göstermeyen bir fay. Ancak bir fayın inaktif olduğunu söylemek 50 yıldan daha uzun sürelerde (10 000 yıl) gerçekleştirdiği hareketlerle ancak anlaşılabilir.
Diğer taraftan bir fay üzerinde depremler periyodik olarak gerçekleşebileceği gibi kaotik de olabilir. 50 yıldır faal olmadığını belirttiğiniz Ecemiş fayında aslında büyüklükleri 4ü geçmeyen depremler kaydedilmiştir. Yaptığım hesaplara göre fay üzerinde yılda 1mm haraket oluyor. Literatürde birazcık daha yüksek değerler var. Yani fayda tık var, ama aletsel dönemde yıkıcı deprem üretmedi o kadar.
Teşekkür ederim cevabınız için. Umalım ki bu fay hiç uyanmasın. Ordaki yapılaşma çok fena halde… Gerçi zemin sağlam, kayalık. Belki ordan kurtarır.
Özellikle harita çok şey ifade ediyor. Teşekkürler.
Aslında sorulacak çok soru çıkıyor. En azından KAF ve DAF hareketlerinin sonucu oluşan dalga deseni ilgimi çekti.
Benim merak ettiğim bir şey var. ” Arabistan’ın çarpması esnasında gelişen gerilmeler” demişsiniz ya, oraya takıldım ben. Sonuçta bu çarpışma bir anda olmadı. Bin yıllar içinde gerçekleşen bir olay değil midir kıtaların çarpışması ve ayrılması?
Bu durumda Arabistan yavaş yavaş çarptığına göre, büyük bir enerjinin birikmemesi gerekmez mi mantıken? Mesela hızlıca çarpışan arabaların aldığı hasar ile yavaşça çarpışan arabaların aldığı hasar aynı olmuyor.
Çok güzel bir noktaya değindiniz. Anadolu – Arabistan çarpışması yaklaşık 20 Milyon yıldır süregelmekte. Arabistan’ın çarpması yerine, Anadolu’ya kenetlenmesi demek daha doğru olacaktır. Bu kenetlenme esnasında ivme rahatlıkla ihmal edilebilir. Anadolu ve Arabistan arakesiti boyunca (yani levha sınırı) sürtünme katsayısı kenetlenmeyle birlikte yükselmiş olduğu için Arap Levhası’na etki eden kuvvetler Anadolu’ya önemli ölçüde aktarılmaktadır. Arap Levhası’nın kuzeye hareketine sebep olan kuvvetlerin ise zaman içerisinde çok az değiştiğini söylemem lazım (En azından son 20 milyon yıldır pek değişmediği düşünülüyor).
Meydana gelen gerilmeler ise dediğiniz gibi zamanın bir fonksiyonu olarak rahatlar (viskoz rahatlama). Bu fonksiyonu, viskoz ve elastik katsayıların oranı olarak tanımlarız. Mesela Doğu Anadolu litosferi için Young modülünü 1 GPa, Poisson oranını 0.3 ve viskoziteyi 10^23 Pa.s alırsak, %75 stres rahatlaması için geçmesi gereken zamanı (Maxwell zamanı olarak da bilinir) 8.3 Milyon yıl buluruz. Bunun anlamı 8.3 milyon yıl sonra biriken gerilimler ciddi anlamda azalmış olacaktır. Yine de, streslerin denge değerine gelmesi için (yani sürekli yükleme koşulu ile viskoz rahatlamanın birbirini dengelemesi) aşağı yukarı 5 Maxwell zamanının geçmesi gerekmedir. Yani hala ciddi miktarda stresler mevcuttur: En azından depremleri oluşturacak, en çok ise Doğu Anadolu platosunun ayakta kalmasına katkıda bulunacak kadar.
Teşekkür ederim. Açıkçası verdiğiniz ölçü birimleri hakkında en ufak bir fikrim yok 🙂 Fakat anladığım kadarıyla, milyonlarca yılda biriken stresin boşalması da milyonlarca yılı buluyor.
Yerin katı kısmının hareketlerini ölçen birimler bana da çoğu zaman akıl almaz geliyor. Açıklamalar için çok teşekkürler Ali.
Anadolu yanardaglari ile ilgili inaktif olduklarina dair yaygin bir kani var anladigim kadariyla (en azindan mufredatin icerdigi bilgi buydu). Bu durumda Turkiye’de bir yanardag bilimleri enstitusu olmali mi? Bir yanardagin artik harekete gecmeyeceginin garantisi hangi kosullar gerceklesirse verilebiliyor acaba ya da boyle bir sey mumkun mu? Depremler, yanardaglari aktive edecek potansiyeli yaratabiliyor mu? Tesekkur ederim simdiden.
Türkiye’deki yanardağların uyku halinde oldukları daha doğru bir tanım. Bu adreste yanardağlarımızın kaydedilmiş aktiviteleri hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Bu kaynaktan belirtildiği kadarıyla, mesela Nemrut’un 1441 yılındaki patlaması sonucunda lav akıntısı gözlenmiş. Tendürek ise 1855 yılında gaz ve kül saçmış. Ağrı Dağı ise 1840 depremiyle eş zamanlı olarak piroklastik akıntıya (yani yüksek sıcaklıkta gaz ve kaya parçalarının volkandan aşağı doğru yüksek hızla akması) sahne olmuş. Bir yanardağın faaliyetinin sona ermesi için artık bir kaynaktan beslenemiyor olması ve ergiyik haldeki taş rezervuarının katılaşması gerek.
Depremlerin volkanları faaliyete geçirip geçirmediğine dair birçok çalışma var ve aktif bir araştırma alanı. Geçmişte depremlerin yarattığı gerilmelerin oldukça ufak olduğu ve depremleri tetiklemediği düşünülüyordu. Fakat şu an artan veri ışığında uygun koşullarda 6.5 ve üzeri büyüklükteki depremlerin volkanları tetikleyebildiğine dair birçok kanıt sunulmuş vaziyette (Hill vd. 2002, “Earthquake – Volcano interaction,” Physics Today).
Türkiye’de bir yanardağ ensititüsü olsun mu sorusuna gelince…
Ben bir volkanolog değilim. Bir volkanoloğa sorsak herhalde neden olmasın derdi 🙂 Yazıda bahsettiğim kapsamda ise, aslında belki büyük ölçekli bir proje ile de yanardağlarımızın aktiviteleri ve risk analizleri yapılabilir. Doğu Anadolu jeolojik evrimi gerçekten çok ilginç, Doğu Anadolu volkanizması da öyle.
Ali Bey tesekkur ederim tekrar, cok guzel cevaplar bunlar. Verdiginiz tarihlerin hepsi sasirtici sekilde yakin! Turkiye’de enstitu olmali mi sorum da kinayeli degildi aslinda. Sonradan okuyunca, oyle de anlasilabilecegini fark ettim. Ben Osmanli arsivinde bol bol vakitt geciriyorum, acaba bahsettiginiz bu aktivitelerin raporlandirilmalar netciesinde geride kalmis bir belge var midir diye merak ettim. Bir bakacagim. Sizin bildiginiz bir kaynak var mi?
Rica ederim.
Umarim arsivlerde volkan faaliyetlerine dair raporlar vardir. Eger bulursaniz lutfen bizi de haberdar edin!
Aydar ve arkadaslari(1) Nemrut dagi ile ilgili cok guzel bir calisma yapmislar. Calismanin kapsami gelecek patlamalarin hangi alanlari etkileyebilecegini arastirmak. Bu makalenin giris kisminda 1597’den once olan son patlamaya dair Serefhan’in Arapca’dan Ingilizce’ye cevrilen 1597 “Kurt Tarihi” adli kitabini(2) kaynak gosteriyor. Serefhan’in lav akintisi betimlemesini de makalelerinde alintilamislar. Yine Aydar ve arkadaslarinin Ic Anadolu volkanlarinda gerceklestirdikleri bircok calismalari var.
(1) Aydar vd. 2003, ” Morphological analysis of active Mount Nemrut stratovolcano, eastern Turkey: evidences and possible impact areas of future eruption”, Journal of Volcanology and Geothermal Research, 123:3-4, pp 301-312
(2) Serefhan, 1597 Serefhan, 1597. Serefname: Kurt tarihi Arapca’dan Turkce’ye tercume eden M. Emin Bozarslan), 4. basim (1990). Hasat yayinlari, 544 pp.
Ali’nin sözünü ettiği “Hill ve diğerleri”nin deprem-yanardağ ilişkisi üzerine makalesine doğrudan link verdim. Aynı zamanda burada:
hill-pollitz-newhall-proof.pdf erişimi için tıklayın
Van golunde devam eden calismalar bolgenin gerekli olan deprem tarihi bilgisini guncellemis midir?
Rumuzunuz Kafka kahramanlarını hatırlattı, ama ben sizi tanıdım 🙂 Umarım Ali sorulara cevap da verir.
Maalesef bu konuda bilgim çok az. PALEOVAN adlı bir proje kapsamında bölgenin geçmiş iklim ve deprem faaliyeti ile birlikte olası deprem tekrarlanma periyotlarının incelenmesi hedeflenmişt. Projenin eski iklim ile ilgili olan kısmı 2009’da yayınlandı. Depremsellik ile ilgili kısmından haberim yok.