22-25 Ocak 2004


Yakın tarihin gerçek efsanelerinden biri, hiç tartışmasız bu kar fırtınasıdır.

1993’ten itibaren berbat (yani neredeyse karsız) geçen kışlardan sonra, 2000’li yıllarda Türkiye’ye tekrar kar yağmaya başladı. Şubat 2003 tüm acıları unutturmuştu bile denebilir.

2003-2004 kışı da hiç fena başlamadı. 7 Ocak’ta gelen sistem kar severleri mesut etmeye yetti. Ama ayın 15’inden itibaren GFS öyle şeyler göstermeye başladı ki, kötü bir kışta akıllarda yer edebilecek 7 Ocak sistemi anında unutuldu.

22 Ocak sabahı yaşadıklarımı Haydarpaşa yazımda okuyabilirsiniz, yaptığım diğer yorumları ve öteki hava delilerinin yorumları ile anılarını zaman içinde bu sayfaya toplayacağız.

22-25 Ocak 2004” üzerine 22 düşünce

  1. Lale Akoglu

    2004 kışında o kar fırtınası günlerini hala ürpererek hatırlıorum. Çocukluğumuzda 1960’lı yıllarda da ilimize kar yağar, babalarımız kapılarımızı temizler açar, bazan 2-3 gün kar tatillerimiz olur, sevinirdik. Ama 2004’teki bambaşka bir kardı. Bir defa ilk kez gökgürültüsü ve şimşek eşiliğinde kar fırtınasını o kış gördüm ben. Günlerce devam eden kar yağışı ,tipi ve fırtınasıyla her Çanakkalelinin ilk kez tanıştığı bir hava olayıydı. Kar yağışının elektrik direklerini ortadan ikiye nasıl ayırıp devirdiklerini, yıllanmış yaşlı ağaçların tepe takla olup köklerinin havaya nasıl dikildiklerini nasıl olduğunu hala anlamış değilim. Bu yıl henüz kar yok, hatta soğuk da yok. Kar özledik ama yağacaksa terbiyesiyle yağsın 2004’teki gibi durdan çüşten anlamayan kar istemiyoruz :)))

    Cevapla
  2. Gürhan

    2004 Yılı, Lumpadon’da oturuyordum kalktığımda kar kalınlığı 20 cm civarındaydı ve takiben 8 gün hiç durmadan devam etti bu yağış 10 gün elektrik verilemedi. Mumlar karaborsaya düştü çanakkale merkez 35 KM uzakta bir çok insan otobüslerle yolda kaldı kurtarma ekipleri müdahale etti. Feribot seferleri 10 gün kadar verilemedi bizzat bunu yaşamış biri olarak şunu söyleyebilirim edilen zarar çok fazlaydı, işletme giderlerinden tutun diğer herşey. Ekmek bile çıkmıyordu günde bir ekmek almak bile zordu kuyruktan. Lapseki Çanakkale MYO’da ki öğrenciler çok daha zor durumlara düştüler. Ben en çok otobüsle çanakkaleye seyahat etmeye çalışan insanlara üzüldüm. Geliboluda kaldılar ve geri dönemediler silivri civarı çok kötü olduğu için yollar kapalıydı ve giden geri dönemedi. 10 gün 8000 gibi mahsur kaldı lapsekide okullar tatil edildi.

    İzlenimlerimi bilmek isteyen arkadaşlar bana mail yollayabilir daha detaylı anlatabilirim.

    Gürhan KARAKAŞ

    Cevapla
  3. ALKIM Yazıyı Yazan

    18 yaş üstü Çanakkale’de yaşayan/yaşamış kime sorsanız 2004 ve 2006′yı hatırlar ve orta yaşın üstü çoğunluk da ilk sıralara koyar. Alper Bey’in bahsettiği mum ve jeneratör mevzuları şehir efsanesi gibi algılanmasın, bir çok şahidi olan gerçeklerdir. 2004′de petshop işleten arkadaşım hayvanlarını kaybetmemek için fırtınanın 2. gününde 1000 TL’lik jenaratöre 2.500 TL vermek zorunda kalmıştı. Karaborsacılığın ve şerefsizliğin tavan yaptığı günler kısacası. http://web.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt18/sayi1/43-70.pdf linkinde görebileceğiniz Vedat Çalışkan ve Faize Sarış’a ait (muhtemelen) tez çalışmasından bir alıntı: “Çanakkale’de en yüksek kar kalınlıgı, 26 Ocak 2006’da 63 cm olarak ölçülmüstür. Çanakkale’de 2004 ve 2006 yılllarında afet ölçeginde etkili olan kar fırtınalarının elektrik, su, haberleşme ve iletişim kesintilerine yol açması, yolların ulaşıma kapanması ve ısınma sorunları nedeniyle kentteki yurttaşlarla birlikte öğrenciler de olumsuz etkilenmiştir. Sağlık durumlarını etkileyen koşullar arasında öğrencilerin meteorolojik koşulları ilk sıraya koymalarının nedenleri arasında geçmişteki bu olumsuz deneyimleri gösterilebilir.”

    Cevapla
  4. Alper TÜKEL Yazıyı Yazan

    2004 Çanakkale’de tam bir afetti. 10 gün su yok, elektrik yok. Bütün gece ve gündüz sürekli şimşek ve gökgürültüsüyle yağan inanılmaz yoğunlukta bir tipi, Koca şehirlerarası kafes tipi yüksek gerilim direkleri ve beton direkler ortalarından kırılmıştı. Şehirdeki ağaçların yarısı yerlerdeydi. Ormanlar yıkılan ağaçlardan dolayı ilginç görüntüler oluşturuyordu. Yıkılan ağaçları ormancılar takip eden yıllarda bile temizlemeyi bitiremediler. Rüzgar anlık hamle hızı nara burnundaki Dz. askeri filo tarafından 165km ölçüldü. (Ailemde çok asker var) bu sistem Hakkında doktora tezleri yazıldı. İnternetten bakın, çanakkale 2004 kar afeti sosyal sonuçları vs. diye. Mum, tüp ve bazı önemli maddeler yok sattı. 25 kuruşluk bir mum 5 tl den satılmak istendi karaborsaya düştü mum. 3 kişi tipide donarak öldü. Jeneratör yok sattı.

    Cevapla
  5. Seyyah Yazıyı Yazan

    Çanakkale 2004 sistemiyle ilgili güzel yazılar olmuş ilgiyle okudum.Gözlemlerini anlatan arkadaşlara teşekkürler.Buna bende dinlediğim olayları ekliyeyim.Kendim o sistemi Bursa’da yaşadığım için sadece dinlediklerimizle yetinecez.
    Çanakkale Tedaş’ın herhalde kurulduğundan bu yana yaşadığı en stres dolu günleriydi.Anlatılan o durki şehre elektrik sağlayan orta gerilim ve yüksek gerilim direklerinin hiçbiri sağlam kalmamıştırki bu direkler(kafes tipi-en babacanları) montaj edilmeden çeşitli tepe kuvveti hesaplarına göre ve buz yükü haritalarımızdan etkilenebileceği bölgenin konumuna göre seçilirler. Ben biraz meteoroloji ve mühendisliği birleştirerek ve anlatılanlara göre sistemin önce yagmurla başlayıp aniden kara dönüşünce hatlar üzerindeki biriken buzlar(ki bunların çapı 25cm olmuş)hatların kopmasına ve bu hatların kamçı gibi savrularak direkleri yıkmasıyla sonuçlanmıştır.Takribi 12 gün civarı Çanakkale merkeze elektrik kesinlikle verilememiştir:Bütün Güney Marmara’daki tedaş birimleri ve müteahhitler Çanakkale’ye yıkılmış ve sistemin eski halini alması aşırı çalışmaya rağmen 5 ay gibi bir süre almış.Mum vs. gibi malzemeler cidden normalinin 10-20 katı gibi astronomik rakamlara satılmış.İşte afet dedikleri böyle oluyor demek.

    Cevapla
  6. Melik Ahmet TAŞTAN Yazıyı Yazan

    Ocak 2004 sisteminde Balıkesir’de askerdim. İnternet cafe ve gazinodan sorumlu çavuş olmam hasebiyle Dmi’nin web sayfasına kolayca ulaşabiliyordum. Tahminlerde Marmara için 10 kuvvetinde fırtına verilmişti ve açıkcası dmi’de çalıtığım süre içinde Marmara için ilk kez 10 bofor kuvvetinde tahmin verildiğini görmüştüm. Komutanları uyardığımı hatırlıyorum. Felaket bi sistemdi o.. Balıkesir 6.Ağır Bakım Komutanlığı’nın duvarları yıkılmıştı…

    Cevapla
  7. ALKIM Yazıyı Yazan

    Boğaz Köprülerinin 27,5 m/sn (97.2 km/saat)’i aşan rüzgar hızlarında trafiğe kapatılması gerektiği Ocak 2004 siklonunda köprü halatlarından birinin kopmasının ardından gündeme gelmişti. Tınlayan oldu mu? Olmadı. İstanbul’da bazı yıllar bir-iki kez rüzgar hızının 100 km’ye ulaştığı fırtınalar olur ve şu ana kadar herhangi bir önlem alındığına rastlamadım. Köprü ancak kaza veya buzlanma olursa trafiğe kapatılır veya şerit sayısı düşürülür. Şu linkte en altta şöyle bir not var. “Köprü 58 m/s maksimum rüzgar yükü için projelendirilmişti. 22 Ocak 2004 günü, rüzgâr hızı 122.3 km/saat (34 m/s) iken, 236 askı halatından birinin bağlantı levhası kırılarak koptu. Bunun nedeni, 3 cm kalınlığındaki bağlantı levhasında zaman içinde ‘yorulma’ ve korozyona bağlı olarak zayıflamadır. 2007 yılında bağlantı levhaları yenilendi.” Levhalar da yenilenmiş. Güvenle kullanabilirsiniz. 🙂
    Bir not daha: 2004 sisteminde halatın koptuğu akşam eve dönüşte köprüyü kullandık. Halat biz geçmeden hemen önce kopmuş uç kısmı açıkta savruluyordu. Köprünün nasıl sallandığına inanamazsınız. Direkt olarak halatın kopmasıyla ilgili olduğunu sanmıyorum ama aşırı bir rüzgardı. O akşam efsaneydi zaten.

    Cevapla
  8. Alper TÜKEL

    Bu sayfayı tesadüfen buldum. Tam bir hava delisi olmamın bunda etkisi var tabii. Benimle aynı merakı paylaşan biriyle karşılaşmak ne güzel. 2004 yılı ocak ayının kar fırtınasının en büyük etkisi Çanakkale’ de yaşanmıştır. 10 gün kadar elektrik ve su yoktu. Mum, tüp, jeneratör resmen karaborsaydı. Ancak bir de 2006 yılı ocak ayı vardır ki 4 gün kesintisiz kar fırtınası çanakkale’ de kar kalınlığını inanılmaz bir rakam olan 1 metreye taşımış, bu yükseklik dar sokak aralarında 3 metreye yaklaşmıştır. Çanakkale’ de en şiddetli kar yağışları akdenizden gelen ılık yağışlı hava ile balkanlardan gelen soğuk ve yağışlı havanınn bu bölgede karşılaşmasıdır. Çoğunlukla soğuk havanın üzerine tırmanan ılık hava çanakkale’ de donan yağmur denen ilginç bir olaya neden olur. elektrik tellerinde ve ağaç dallarında kolunuz kadar kalın buz tabakaları oluşturur ve tellerin kopmasıyla, ağaçların yıkılmasıyla sonuçlanır. Ayrıca soğuk hava nedeniyle çok yukarılara itilen ılık hava da soğumaya yüz tutunca kümülo nimbüsler delirir ve şiddetli gök gürültüleri, yıldırım ve şimşekler eşliğinde kar sağanağı başlar. Öyle bir görüntüdür ki, yukarılarda lodosun önüne kattığı bulutların kuzeye doğru hareket ettiğini görürken yere daha yakın aşağılarda poyrazın veya karayelin önüne kattığı bulutları güneye doğru hareket ederken izler ve şaşırırsınız. Kar yağışı delirir. İşte böyle durumlarda 3-4 gün kesintisiz kar fırtınaları yaşarız. Ancak meteoroloji buna pek değinmez. Zaten kar konusunda çanakkale’ de genellikle hiç tahmin tutturamazlar. Yağmurlu derler ama kar fırtınasıyla uyanırsınız. Benim tahminlerim daha doğru çıkar. :)) Çanakkale bu tip hava olayları bakımından eşsiz ve kendine özel bir lokasyondur. Selam ve sevgilerimle.

    Cevapla
  9. Santiago Yazıyı Yazan

    Kafama bir şey takıldı..

    Şimdi 850 hPa sıcaklık haritalarında sıcaklığı takip ediyoruz, diyelim ki -3C civarında görünüyor İstanbul için.. Ege’den kopan 990 hPa’lık bir alçak basınç da sıyırıp geçiyor kenti..

    Normal şartlarda kabataslak bir hesapla 850 hPa sıcaklığının üzerine yaklaşık 6C-7C koyup bir hesap yapıyoruz (1015-1020 hPa). Ancak yer seviyesinde basınç çok düşük olduğunda, ortalama olarak 1500 metre kabul ettiğimiz 850 hPa seviyesi de mantık olarak alçalmış olmaz mı? (Atıyorum 1000 metre)

    Mesela 22 Ocak 2004 sisteminde yerel saatle 14.00’te (12Z) hava 0C idi ve yoğun kar vardı. Ama 850 hPa sıcaklığı -3C civarındaymış.

    1

    Cevapla
    1. White Fox Yazıyı Yazan

      Resimde alçağın kuzeybatısında bulunuyorsunuz. İstanbul’da bu yüzden kaçınılmaz bir soğuk hava adveksiyonu var. Bu durumda kalınlık değeri (thickness) dibe vurmuş olmalı… 🙂

      Cevapla
    2. Melik Ahmet Taştan Yazıyı Yazan

      Soruyu net olarak anlamadım ama 850 mb seviyesi zaten bayağı alçalmış. Haritaya göre 1240 metreye düşmüş İstanbul üzerinde.

      Cevapla
    3. ALKIM Yazıyı Yazan

      Sanırım haklısın. Teknik bir değerlendirme değil ama istenen şartların sağlandığını varsaydığımız -3′ün arkasından -10 dalıyor. Hızlı soğumanın başlangıcına denk gelen bir durum. Arkasından topuyla tüfeğiyle gelen soğuk siklonla buluşunca soğuma yer seviyesine çok daha hızlı inmiş olmalı. Bir ılıkçıdan beklenmeyen bir analiz. 🙂

      Cevapla
    4. Havadelisi Yazıyı Yazan

      “Reanalysis” verilerinde çözünürlükten ötürü bir kayma olduğu anlaşılıyor. Tam söylediğin vakitteki balon ölçümü:

      1

      850 mb yüksekliği Melik Bey’in de söylediği gibi 1232 metre, sıcaklığı ise -6.1 derece. Yer (39 metre) sıcaklığı 0.6 derece. White Fox’un dediği gibi 1000mb-850mb thickness’ı (kalınlık) çok düşmüş (yani bu iki basınç seviyesi arasındaki mesafe azalmış)… Basitçe şöyle düşünebiliriz: Soğuk hava genleşmeye değil sıkışmaya meyilli olduğu için “kalınlık” azalıyor…

      Ayrıca yine yer seviyesinde Balkanlar boyunca ciddi bir soğuk var:

      2

      Bu yorumları şu sayfaya alacağım.

      Cevapla
      1. Santiago

        Çok teşekkürler.

        Haklısın, reanaliz haritalarına detay olarak fazla güvenmemek lazım. 8 Mart 2011 12Z 850hPa sıcaklığında İstanbul’a -12C girmiş görünüyor, ancak o sistemde İstanbul -9C’yi geçmemişti. (850 hPa)

        1

        Benim kastettiğim şey balon ölçümünde belli oluyor zaten. Ortada bir alçak basınç olduğundan 850 hPa seviyesi yere daha yakın. Bu yüzden 850 hPa’da -6C varken ve soğuk havanın kökeni de sağlam olduğundan sıcaklık sıfır dereceye yakın olmuş.

        Cevapla
  10. carcass

    Ben de o zamanlar lise öğrencisi ve daha toy bir hava delisi olarak en önemli kar yağışı gözlemimi yapmıştım. Zira Milas’a kar zor düşer (rakım 57m). 2-3 gün boyunca aralıksız yağmur yağmıştı. Tabii bu durum normal, Türkiye’nin en fazla yağış alan yerlerinden biri Menteşe Yöresi’dir. Hava durumlarından gelen sistemi takip etmiş, her zamanki gibi yine dağlarda da olsa kar görme umuduyla bekliyordum (Ne kadar şanslı olduğunuzu anlayın 😀 ). İnternet yoktu evimizde, son dakika gelişmelerinden haberim olmuyordu dolayısıyla. 22 Ocak akşamı, rüzgar kuzeye döndü hava aniden soğumaya başladı. Saat akşam 9 civarı, artık rutin hale gelen balkona çıkıp havayı kontrol etme görevimi yapıyordum ki, o an ömrüm boyunca unutamadığım andır işte!!! Lapa lapa kar yağıyordu!! (Gülmeyin 😀 Napalım bizdeki de karsızlık yani! ) En son ortaokulda hafif atıştırmıştı, bu seferki gördüğüm en yoğun kar yağışıydı. Yerlerde tutmuyordu, fakat arabaların üstleri ve çatılarda birikiyordu. Yağış 1 buçuk-2saat kadar devam etti. Balkondan içeri gelmedim. Benim gibi kar manyağı arkadaşlarımın hepsi ile aynı zamanda telefonda görüşüyor, sevincimizi paylaşıyorduk. Aldığımız duyumlara göre Muğla merkezde 15 cm’yi bulmuştu kar kalınlığı.
    23 Ocak sabahı 1.sömestrın son sabahıydı. Sabah erken kalktığımızda ise gördüğüm manzara beni yine büyülemeye yetmişti. Batı Menteşe Dağları (en yüksek noktası Aksivri Tepesi-1371 m.), dibine kadar bembeyazdı!!! Olduklarından çok daha görkemli gözüküyorlardı sanki o sabah… Ovada tutmamıştı ama olsun. Hala gözümün önündedir o manzara…
    Daha sonra 25 ocak sabahı da kar ile uyandık. Lodosla, yani ılık hava ile geldiği için bir müddet sonra alçak kesimlerde yağmura çevirdi. Sonra da zaten 7 yıl boyunca kar yağmadı, ta ki geçen sene Mart ayında yağana kadar. Neyse ki Eskişehir’deyim, sıkıntım yok çok şükür 🙂

    Cevapla
  11. selim saner

    22 Ocak yıllardır kara hasret İstanbul’un 1 günlüğüne de olsa tipiyle tekrar buluşması… O şahane günde tam bir trafik kabusu yaşadık ama sonu çok muhteşem oldu.
    Meeteoroloji o gün için kar uyarısı yapmıştı ama öğle saatlerine kadar sadece yağmur vardı. İşyerim Bayrampaşa’da bir hanın içerisinde dışarısını hiç görmeyen bir konumdaydı. Öğlen dışardayken yağan yağmurun arasında hep kar taneleri aradım ama çok zor görülüyordu. Döndükten sonra Enka weather page‘de sürekli verileri takip etmeye başladım. Hala beklenen hava görünmemişti. Sonra saat 14’den sonra basınç jet hızıyla düşmeye başlayıp 1000 hPa’nın altına indi. İlk defa bu kadar hızlı bir düşüş görmekteydim. Hemen dışarsını görebileceğim bir yere geçip, çevreye baktığımda şiddetli kar yağmaya başladığını gördüm. Demek artık beklenen sistem gelmişti. Aklıma birden Kozyatağı’ndaki evime nasıl ulaşacağım konusu geldi. Akşamı beklersem kar yolları kapatabilir, karşıya geçmekte çok sıkıntı çekebilirdim. Saat 15 gibi ofisten çıkıp, biraz ilerdeki bir arkadaşı ve babasını da arabaya alarak yola koyulduk. Erken çıktığımız için çok akıllı olduğumuzu düşünüyorduk, akşama kalanların haline acımaya başlamıştık. E5’e çıkıp Haliç körüsüne yaklaşmaya başladığımızda arabanın termometresi -1 göstermeye başladı. Kar artık şiddetli fırtına ile yağıyor ve ince bir tabakayla da olsa asfaltta örtü yapıyordu. Haliç köprüsünü geçince facia başladı. Köprüden Okmeydanı’na doğru uzanan rampa tipinin etkisiyle bembeyazdı. Kimse zincir takmadığı için rampadan çıkamıyordu. Çıkanlar yarı yolda kayıyor geri geri geliyor, yan dönüyor, patinaj yapıyor, ileri doğru gidemiyorlarlardı, trafik olmadığı zaman 1 dakikada geçilen rampayı 1 saat sonunda çıktık.. 2. köprü ayrım noktasına geldiğimizde ise kar iyice bastırmıştı. gözümüz yemedi 1. köprüden devam kararı aldık. Çevre her yer bembeyaz olmuş, tipi kuvvetli bir şekilde devam ediyordu.. Çağlayan’a vardığımızda saat akşam 19.00 olmuştu. Mecidiyeköy’e 21.00 civarı varabildik. Artık çok üzülüyordum, hayatımda gördüğüm en etkili tipilerden birini, sıcacık evimin penceresinde kahvemi içerek izlemek varken, acıkmış, cep telefon şarjlarımız bitmek üzere benzinimiz ne kadar idare eder bilmez halde hiç kıpırdamadan duran bir araba yığınının içinde geçirmek çok sıkıcıydı. Zincirlikuyu’ya saat 11.00 civarı vardığımızda yaşadığımız rezilliğin sebebini anladık. Biz okmeydanı’ndan zincirlikuyu’ya kadar düz yolda gelmiştik. Artık o noktadan Boğaziçi Köprüsü’ne kadar yol bildiğiniz üzere yokuş aşağıydı. Ve bu kısım tamamen kar buz karışımı bir durumdaydı. İstanbullu çok becerikli sürücü kardeşlerimiz burdan aşağıya inemeyip, yolun 2 şeridini işgal edecek şekilde durmuş zincir takıyorlardı.. onlarca belki yüzlerce araç canı çektiği yerde E5’in ortasında durmuş zincir takmaya uğraşıyorlardı. Sadece 1 şeritten araçlar geçerek, ski jumping pistine dönmüş yolda saatte 1 km hızla ilerlemeye çalışıyorlardı. Ben zincir takmadan yola devam ettim. Zaten istesem de araba da mevcut değildi. Köprüye girdiğimde, ortada 1 şeritlik bir yer açık kalmıştı veee müthiş fırtına grişteki çelik halatlardan birini koparmıştı. o an hiç endişelenmedim. Hatta hoşuma bile gitti: vay be dedim rüzgarın şiddetine bak ki bu halatı koparmış. Aradan çok zaman geçince anladım ki o gece köprü çok büyük tehlike atlatmış. Şiddetli rüzgar zaten tehlikeli bir durumken köprüyü taşıyan halatlardan birinin de kopuk olması durumu çok daha riskli hale getirmişti. Köprüyü geçtiğimizde bu sefer gişelerin içinde kaldık. Yola çıkalı nerdeyse 8.5 saat olmuş ama uğraşacağımız çok yer vardı. Artık burdan sonrası hem eğlenceli hem de korkuyla karışık heycanlı bölümdü. Çünkü becerebilen ilerleyecek, doğru yolları seçebilirsek eve varacaktık. Evet gişelerden sonra önümüzde uzanan Beylerbeyi rampası macera doluydu. Zikzaklar çizerek duran, kayan, patinaj çeken araçların arasından ilerliyorduk. Durursam artık kalkamayacağımı biliyordum. Bu arada sıcaklık -3 seviyesine ineli çok olmuştu. Slalom yaparak ilerlemeye çalışırken az ilerimizdeki körüklü belediye otobüsü spin atarak yan döndü ve yolu boydan boya kapadı. Mecburen durduk. Hareket etmek istediğimizde ise biz de patinaj çekmeye başladık. Mecburen arkadaş çıkıp kaputun üzerine oturdu. Ağır ağır hareket ettik. Altunizade düzlüğüne kadar o halde hareket ettik. Çocuk arabaya geri girdiğinde nerdeyse donmak üzereydi. Acıbadem’i geçtiğimizde, E5′e inen rampanın da kayanlar tarafından kapatıldığını tahmin ederek 2. köprü bağlantı yoluna döndük. Haklı olduğumuzu biraz ilerleyince anladık aşağı doğru devam edenler sağa sola savrulmuş duruyorlardı. Yol almaya başladığımız bağlantı yolu normal şartlarda o dönemde arabamın hız sınırını test ettiğim tenha bir yoldu. O gece bitmek bilmedi sanki tahminen 40-50 km hızla seyrediyorduk ve etrafımızda kara bir nokta yoktu. Her yer bembeyazdı. Bu sebeple nerede olduğumuzu anlayamıyorduk sonunda 2. köprü yoluna çıkıp Kozyatağı’na girdik. Kar çok kalın bir örtü bırakmamıştı ama, çok şiddetli rüzgarla yağdığı için, kar kaplanmamış hiçbir yer kuytu kalmamıştı. eve geldiğimde yola çıkmamın üzerinde tam tamına 9,5 saat geçmişti. Normal şartlarda insanı delirtecek bu durum, seyrettiğim manzara karşısında önemsizleşmişti. Sokak lambasından geçen kar taneleri yere tam paralel bir şekilde sanki dev bir pervaneyle üfleniyormuş gibi sanki bir nehir gibi akıyorlardı.. Gece fırtına etkisini yitirdi, ertesi sabah etrafımız keşfe çıktığımızda, bölgemizde bulunan çok boylu ağaçların sık bulunduğu bir parkta (criton juri), kökünden sökülüp yıkılmış 25-30 metrelik ağaçlar vardı. Ama sistem bizi çabuk terk etti. 23 ocak cuma öğleden sonra bastıran tipi sonra zayıflayarak cumartesi devam edip, pazar güneşle beraber yağan kar şekline dönüştü. Yanılmıyorsam 2 gün boyunca kutup günü yaşadık (yani sıcaklık hep sıfırın altında kaldı). 2004 şubat’ta gelen sistemde ise kar yerde nerdeyse 2 misli örtü bıraktı.

    Cevapla
  12. ekim'de kar tutkulusu Yazıyı Yazan

    2004’teki 24 saat devam eden-gerçekten bütün gün ve gece yağmıştı- bir yağıştı.Kar delilerini Bakırköy’e kapattıran bir gündü.

    Cevapla
  13. Baki Berk KAYALAR

    1997 kışı ve sonrasındakileri çok iyi hatırlıyorum. 2002 Ekim’inde sayısal fotoğraf makinesi aldığımdan 2003 ve 2004 kışlarını İzmit dışına çıkmaksızın belgelemeye çalıştım. Bol bol fotoğraf çektiydim. Benzer bir kış tekrar olsa beni kimse tutamaz.

    Cevapla

Yorum yazın...