Ben uzaklara gittim, Türkiye nereye gidiyor belli değil, dünya bu ara karmakarışık ve -belki bundan sonra hep- daha zor bir yer; hayat gailesi ve gelecek kaygıları arasında bizi en mutlu eden şeylerden birini, bu blogun sayfalarını neredeyse unuttuk.
Her seferinde “artık boşlamak yok” diye tutamadığımız sözler vermek yerine, hiç söz filan vermeden aklımızda ne varsa yazalım bari.
Havaları her daim tutkuyla takip eden herkes gibi biz de bunca zaman gizli bir ümit besledik, itiraf edelim: Belki dedik, insan kaynaklı küresel ısınma denen şey bir miktar abartılıyordur; güneşin yolladığı enerji azalınca işler düzelir, veya birkaç tane yanardağ patlar da en azından bir iki sağlam kış görürüz, yazları da çok bunalmayız… Ama olmuyor, olacak gibi de durmuyor. Hayattaki en gerçek yol göstericinin bilim olduğunu söyleyen kim varsa hep haklı çıkıyor, iklim modellerinin hesapları şaşmıyor.
İklim her yerde, daha şimdiden, herkesin algılayabileceği ölçüde değişti. Eskiden iki hafta kesintisiz sıcağı ancak rüyasında gören, her fırsatta soluğu Bodrum’da, Mayorka’da alan İngilizler artık Britanya’da plaj tatili yapabiliyor. Norveç’te bile yılın 8-10 günü rahatça denize girebiliyoruz, geçen hafta su sıcaklığı bazı koylarda 25 dereceye yaklaştı! Türkiye gibi Akdeniz ülkelerinde yaz, yaylaları saymazsanız sonu gelmeyen bir fırın havasından / buhar banyosundan ibaret hale geldi, keyif yapmaya vakti ve imkanı olanlar bile her an serinlemeye çalışmaktan yazdan bir şey anlamaz oldu. Denizler hepten hamam gibi, az bir üfürmeyle bir sürü su buhar olup havaya karışıyor; o buhar rüzgarları, yağmurları iyice zıvanadan çıkarıyor, daha da çıkaracak. Tabii bu olan biten hiçbir şekilde sürpriz değil, hepsi yıllardır yazılıp çizildi, öngörüldü. Akıl ve izan sahibi herkeste, beklenen nahoş olayların gerçekleşiyor olmasının burukluğu var, biz hava delilerinin sessizliğine bir sebep de bu…
Olsun, ne yapalım. Bu şekilde de olsa hayat devam ediyor, dünya dönüyor, mevsimler değişiyor. Küresel ısınma var ve gerçek evet, ama iklimin doğal değişkenliği de sapasağlam yerinde duruyor. Üç kış kar yağmasa, dördüncüsünde yine yağıyor, yağacak. Hem de, denizler artık çok ılık olduğu için, yağmur gibi kar da çok yağacak. Bekleriz, ömrümüz vefa etsin yeter.
Türkiye’de yaza bu hafta da devam. Sıcaklar hafta içi çok berbat değil, hatta bu yazın geride kalan kısmına kıyasla gayet kabul edilebilir düzeyde. Fakat hafta sonuna doğru ve sonrasında özellikle güney ve iç bölgelere FENA sıcaklar gelecek gibi duruyor, haritadaki pembelikler hiç hayra alamet değil (tahmin pazar günü için):
(Haritada sarı ve yeşillerin belirdiği Norveç’te ise sonbaharın ilk renklerini görmeye başladık. Ara ara bol yağmur ve gayet soğukça bir hava var, Bergen bugün 13 dereceydi, yarın sabah 9 olacak. Buralar bir süre böyle gider, Türkiye’de havalar serinleyip ilk yağmurlar başlayınca tekrar biraz ısınır, ancak o zaman gün yüzü görürüz 🙂 )
Yaklaşmakta olan bu sıcakların, son yıllarda sıklıkla karşılaştığımız şekilde, Eylül ayının en azından ilk haftasını adeta bir temmuz-ağustosa çevireceğini söyleyebiliriz. Uzun vade için sinyal şu anda bu yönde…
Tek teselli günlerin biraz kısalmış olması; güneş gökyüzünde temmuzdaki kadar mesai harcamıyor, nispeten uzun geceler gündüz biriken ısının uzaya kaçmasına imkan tanıyor.
Bu hafta sel tehlikesi daha az gibi gözüküyor, gerçi Doğu Samsun – Hopa arasında yine aralıklarla yağış ihtimali var ve oralar bu mevsimde -ve bu iklim şartlarında- sel yapacak yağmuru yoktan var eden bir coğrafya. Güncel uyarıları her zaman takip etmekte, uyanık olmakta fayda var.
Denizlerin ısınmaya devam ettiği veya soğumadığı her gün, yaklaşan yağışlı mevsim için sıkıntı demek. Su buharı, şiddetli hava olaylarını ortaya çıkaran motorun yakıtı, ve o yakıt artık çok bol.
Son olarak; İnstagram, Feysbuk ve Twitter‘da da çeşitli yorumlarla, günlük ve birkaç günlük tahminlerle aktif olduğumuzu hatırlatalım, halen takibe almadıysanız almalısınız 🙂 Sağ yandaki menüden tüm sosyal medya sayfalarımıza ulaşabilirsiniz (telefondan giriyorsanız telefonu yan çevirin, menü çıkıyor). Sağlıcakla kalın.
2011 de Bu bloğu bulduğumda çok sevmiştim hala çok seviyorum, teşekkürler Üstadlar.
Teşekkürler Üstat..En azından bir hareketlilik gelmiş oldu platformumuza 😉
Blogun yeni yüzü ve yazı güzel olmuş. Ölü toprağını atmak lazım bloğun üstünden 🙂
Dile kolay tam 10 sene oldu bu blogla tanışalı. Ne efsaneler ne kestaneler yaşadık… Yaş ilerledikçe artık o patlama yapan heyecan, sabırsızlık kalmıyormuş. Eskiden başlık azıcık geç kalsa hemen isyan çıkardı burada 😀 Heee hala heyecanlanıyorum yanlış anlaşılmasın! Ama sabırsızlık konusunda kendimi aştım. Büyüdük, azıcık yaşlanıyoruz sanırım. Dediğiniz gibi Ozan hocam; hayat gailesi, son yıllarda yaşanılan kestane kışlar, sıkıcı sonbaharlar heyecanın dizginlenmesinde, ikinci plana atılmasında tuz biber oldu. Ülkenin coğrafi şanssızlığı üzerine eklenen jeopolitik şanssızlığı da cabası. Neyse… Bu yazıda da biraz karamsarlık, biraz fatalizm, biraz da eskiye özlem tattım. Tıpkı hissettiklerim gibi…
Ben de ilgiyle izlediğim bloğun yazınızla hayat bulmasına çok sevindim. Çok da güzel bir yazı, anlamlı, düşündüren ve bilgilendiren… hala iklim değişiklikleri için neden ülkeler bir şeyler yapmıyorlar diye merak etmiyor değilim… teşekkürler, umarım daha sık buluşuruz yazılarınızla, haberlerinizle… İstanbul’dan sıcak ve nemli bir akşamdan selamlar,…
Ben bu blogda son 3 yıldır ”Hasret” sistemi ve ardından oluşan 2012 ruhu özledim 🙂
İnşallah 2020-2021 sezonunda buralar birden çok sistemin gelişiyle daha canlı olur.
Teşekkürler
Yeni başlık görmeyi özlemişiz. Elinize sağlık, sevgiler 🙂
Yazı için teşekkürler ozan abi.