Bir Mehmet Göktuğ çalışmasıdır.
Dörtyol, Hatay iline bağlı bir ilçedir. Toplam nüfusu (kır-kent) 150 bin civarındadır. İlçenin rakımı 70 metredir. Doğu Toroslar’ın bir uzantısı olan, Toroslar’a dik uzanan, Amanos (Nur-Gâvur) Dağları ilçenin doğu ve güneydoğusunda bulunur. Bu bölgenin iklim koşulları Akdeniz Bölgesi’nden büyük farklılıklar gösterir. Yaz yağışları diğer Akdeniz Bölgesi illerine göre oldukça fazladır. Çukurova’yla birlikte bu bölge; yoğunlaşma sıcaklığı, karışma oranı ve buhar basıncı (ikisi de yoğunlaşma sıcaklığına bağlıdır) bakımından Türkiye’nin en nemli bölgesidir. Temmuz ayında Hatay Samandağ istasyonunun ortalama buhar basıncı 29,6 hPa’ya kadar çıkabilir. Temmuz ayında Rize’nin ortalama buhar basıncı 21,9 hPa’dır. Buhar basıncının Türkiye’nin en fazla yağış alan ili olan Rize’den bile daha büyük olduğu görülüyor! Bu şartlardan dolayı Amanos Dağları’nda, Karadeniz-Akdeniz florası birlikte bulunur ve oldukça çeşitli bir ekosisteme sahiptir. Ayrıca bölge, Türkiye’de en fazla sea breeze front (deniz meltemi cephesi) görülen yerdir.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23763107.asp
Haberlere göre bölgede 18 Temmuz 2013 saat 22.30 sularında başlayan şiddetli yağmur yaklaşık 8 saat sürmüş ve metrekareye 121 kg yağış düşmüştür. Bunun sonucunda ilçede sel ve heyelan meydana gelmiştir. Heyelanın oluştuğu Çökek Yaylası’nda 5 kişi ölmüş, 10 kişi ise yaralanmıştır. Ölenlere rahmet, yakınlarına ise başsağlığı diliyorum.
Bölgede, sele ve heyelana sebep olan şiddetli yağış, -küresel veya bölgesel- hiçbir sayısal hava tahmin modeli tarafından şiddetli olarak öngörülmemiştir. Bu yüzden de ne amatör meteorologların ne de MGM’nin dikkatini çekmiştir ve MGM’den uyarı gelmemiştir. Bundan sonra bölgede oluşacak yağışlar daha dikkatli incelenmelidir.
Adana RAOB(balon) sonucunu Hatay’daki yer koşullarına göre restore edince karşımıza bu diyagram çıkıyor. 396 J/kg CAPE değeri var. Bölgedeki CAPE değerinin bu şekilde çıkmasının sebebi, alt seviyelerde denizden olan nem adveksiyonu. Nem adveksiyonu fırtınayı besleyen en önemli faktörlerden birisi. Fakat, durağan atmosfer şartlarında, bu koşullarda, bölgede fırtına oluşumu çok zor. Çünkü CAP değeri 2,1’e çıkmış ve engelleyici bir unsur. METU WRF modelinin 10 m rüzgar çıktısına bir bakalım:
Model çıktılarına göre bölgeye denizden nem adveksiyonu var ve aynı zamanda bölgede konverjans(kavuşum) alanı bulunuyor. Bölgedeki fırtınaları oluşturan koşulların en önemlilerinden birisi bu, nem konverjansı. Şimdi de deniz suyu sıcaklıklarına bakalım:
İskenderun körfezinde 28 derece deniz suyu sıcaklığı(SST) var! Çok büyük bir değer. Sıcak denizden aşağı seviyelere gerçekleşen nem adveksiyonu konverjansla birleşince yoğun yağış potansiyelini arttırıyor. Balon sonucuna göre 600 mb sabit basınç seviyesine kadar hava nemli seyrediyor. Üzerinde ise hava oldukça kuru. Amerikalıların Loaded Gun dediği sounding tipine benziyor. Bölgedeki fırtına bulutlarının(Cb-cumulonimbus) maksimum boyu RAOB sonucuna göre 5,5 km. Eğer CAPE değeri yüksek çıkıp bulutlar yüksek tepe yapsaydı, wet microburst oluşup, oldukça kuvvetli rüzgâr hamleleri yapabilirdi. Fırtınayı oluşturan-güçlendiren diğer etmenlere de bakıp, fırtınanın neden aynı bölgede 8 saat kaldığına geçeceğim.
GFS modeline göre bölgede oldukça yüksek karışma oranı ve yoğunlaşma sıcaklığı var. Yüksek değerlerde, fırtınalar şiddetli yağışlar yapabilmektedir.
meteogreen.com’dan aldığım WRF modeli 500 mb bağıl vortisiti çıktısına bakınca bölgedeki pozitif vortisiti alanı görülüyor. Pozitif vortisiti, dinamik konveksiyonu arttırarak fırtınanın oluşumuna katkı sağlamıştır. Şimdide eumetrain.org’tan aldığım ECMWF model analizlerine bakalım:
İlk haritadaki küçük mavi konturlar, 300 mb diverjans; turuncu konturlar, 500 mb siklonik vortisiti adveksiyonu; büyük mavi ve kırmızı konturlar ise 700 mb sıcaklık adveksiyonunu gösteriyor. Bölgede 300 mb seviyesinde diverjans var. Bu seviyedeki diverjans hava parselini elektrik süpürgesi gibi çeker ve dinamik konveksiyonu arttırır. 500 mb siklonik vortisiti adveksiyonu dinamik konveksiyonu arttırıcı niteliktedir. Bölgeye çok yakın bir yerde siklonik vortisiti adveksiyonu var. İlerleyen saatlerde bölgede de olma ihtimali oldukça yüksek. Yukarı seviyedeki soğuk hava adveksiyonu hem konvektif enerjiyi arttırır, hem de izentropik yükselmeyle hava parselinin yükselmesine sebep olur. İkinci harita da ise yeşil konturlar, toplam PW değerini; sarılar ise yoğunlaşma depresyonunu gösterir. Yoğunlaşma depresyonunun küçük, PW değerinin ise büyük olduğu alanlarda kuvvetli yağışlar görülür. Bölge de 4,0-4,5 cm değerlerinde PW var. Oldukça yüksek! RAOB sonucuna göre ise PW değeri, 4,21cm! Yağışın bu kadar fazla olmasının en büyük sorumlularından biri. Bence fırtınanın bölgede 8 saat kalmasının çeşitli sebepleri var. Fırtına bulutlarının hareketi genelde 500 mb rüzgarının yönü ve hızına göredir. RAOB sonucuna göre bulut en fazla 5,5 km’ye kadar yükselir. Bu yüzden 500 mb rüzgarı fırtınanın hareketinde söz sahibi değildir. Bu fırtınanın hareketinde söz sahibi olan 700 mb rüzgarıdır. 700 mb rüzgarının 15 dereceden 14 kt esmesi fırtınanın güney batıya doğru yavaş hareket etmesini sağlayacaktır. Ayrıca sadece 700 mb değil, 700 mb’a yakın seviyelerin rüzgarını dikkate alırsak da hareketinin oldukça yavaş olduğunu ve güneyli yönlere doğru olduğunu görürüz. Radar görüntülerine göre fırtınanın önce güneydoğuya doğru sonra ise güneybatıya doğru hareket ettiğini görüyoruz. Bölgenin dağlık bir yapıya sahip olması orografik yükselmeden ve sürtünme yoluyla konverjanstan dolayı yağışın daha kuvvetli olmasını sağlayacaktır.
*Uydu görüntüsü için Anemodulion’a teşekkürler.
Heyelanın olduğu Çökek Yaylası’na bakınca 600-700 m arası rakıma sahip olduğunu görüyoruz. Bu da yağışın ilçe merkezinden daha kuvvetli olma ihtimalinin yüksek olduğunun göstergesi.
Bölgenin fiziki haritasına göre güneydoğu ve doğusunda dağlık alanların olduğu görülüyor. Güneydoğusundaki Bozdağ’ın rakımı 2240 metre. 500 mb rüzgarının oldukça farklı bir yönde olması fırtınanın updraft(yukarı çekiş) ve downdraft(aşağı çekiş) alanlarının farklı olmasına ve fırtınanın uzun süre devam etmesine sebep olmuştur. Aynı yerde uzun süre kalmasını ise ben, fırtınanın düşük bulut tabanı sebebiyle güneydoğu ve doğudaki dağlara sıkışmasına bağlıyorum.
Mehmet Göktuğ ÖZTÜRK
KAYNAKLAR
http://uzal.mgm.gov.tr/index.htm
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23763107.asp
Nedir Bu Dinamik Konveksiyon ?
http://linux-server.ims.metu.edu.tr/metuwrf/index.php
http://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%B6rtyol,_Hatay
ATALAY, İbrahim, 2011, Türkiye İklim Atlası, İnkılap Kitabevi, İstanbul.
TÜRKEŞ, Murat, 2010, Klimatoloji ve Meteoroloji, Kriter Yayınevi, İstanbul.
Bu arada Mehmet Can’ın yazısındaki o fotoğrafta görülen bulutlar, yaz mevsimi boyunca , istisnasız her gün Mersin’den İskenderun’a kadar bütün Çukurova’yı kaplayan, sürekli esen lodosla ovanın en içlerine kadar taşınan bulutlardır. Yaz boyunca Çukurova’da hava daima çok bulutlu ve boğucu geçer. Sadece öğle saatlerinde, sanıyorum ki ısınmanın etkisiyle bu alçak bulutlar aralanır ve güneş görülür. Ancak akşam olunca lodos Akdeniz’den bu bulutları taşır ve hava yeniden kapanır. Bu alçak bulutlar 400-500 metreden yüksek yerlerde sis yapar. Sabah erken saatlerde ya da akşam saatlerinde Toros Dağları’ndan, 1000 metre ve üzerindeki bir noktadan ova yönüne yolculuk yaparsanız, rakım alçaldıkça bu yoğun bulutların içine girersiniz. Ovaya inip deniz seviyesine yaklaştıkça sizi kapalı ve çok nemli bir hava karşılar.
Bölgenin coğrafi özellikleri bunu gerektiriyor. Bu sene yer kartı analizi yaparken dikkatimi çekti. Hemen her analizde Doğu Akdeniz’den Ege kıyılarına doğru bir termal trof(termal sebeplerle oluşmuş yer seviyesindeki alçak basınç merkezindeki yer basıncı trofu) uzanıyordu. Mesela:
Bana göre termal alçağın bu şekilde uzanmasının en büyük sebebi, topoğrafya. Topoğrafik şartlardan dolayı Doğu Anadolu bölgesinde yer seviyesi sıcaklığı çok yüksek olmadığı için basınç Güneydoğu Anadolu’daki kadar düşmüyor ve bu da yer basıncı trofunun Akdeniz’e doğru uzanmasına sebep oluyor. Çünkü Akdeniz’e doğru sıcaklıklar yüksek. Çukurova düşük rakımı sebebiyle çevresine göre oldukça sıcak oluyor. Bu da Çukurova’da alçak basınç merkezi oluşumuna sebep oluyor. Bölgedeki mezo ölçekli alçak basınç merkezi bilindiği gibi deniz meltemi oluşumuna sebep oluyor. Kıyı boyunca alçak kesimlerin Çukurova’daki gibi ısınması kıyı yakınındaki deniz suyu sıcaklıklarını da etkiliyor. Deniz suyu sıcaklıkları açıklara göre daha fazla ısınıyor. Ve bölgede ki termal trof Güney Ege’ye kadar gidiyor. Ancak Güney Ege’den sonra neden kuzeye doğru gittiğini bir türlü bulamadım. Onu da bu konuda bilgisi olanlara sormak istiyorum. Doğu Akdeniz deniz suyu sıcaklıklarının Antalya civarlarına göre daha fazla ısınmasını Çukurova’nın fazla ısınmasına ve Amanoslar’ın gerisinin Toroslar’ın gerisine göre oldukça sıcak olmasına bağlıyorum. Deniz suyu sıcaklıklarının fazla olması normal olarak yoğunlaşma sıcaklığını ve bağıl nemi etkiliyor. O da bölgedeki stratiform tipi alçak bulutların yoğun olmasına sebep oluyor. Benim bu konudaki görüşlerim yalnızca birer varsayım. Farklı bir fikri olan varsa söylesin.
Ben yazıyı yazarken kümülonimbus bulutunun oluştuğunu ve gök gürültülü bir şekilde yağış bıraktığını düşünmüştüm. Radar görüntülerinde reflektivite değerlerinin yüksek olması bu şekilde düşünmeme yol açmıştı. Fakat hiçbir şimşek haritasında o bölgede şimşek çaktığına dair bir bilgi yok. Bu yüzden dolayı yağışın, yoğun stratiform içerikli kümülüs kongestus bulutlarından kaynaklandığını düşünüyorum. Mehmet Can Tanyeri selle ilgili inceleme yazısında şimşek çakmadığından bahsetmiş. Ben de mecburi olarak bu şekilde düşünüyorum. Çünkü elimizde şimşek çaktığına dair tek bir veri bile yok.
Ben şu mazereti kabul edilebilir bulmuyorum;
“Bölgede, sele ve heyelana sebep olan şiddetli yağış, -küresel veya bölgesel- hiçbir sayısal hava tahmin modeli tarafından şiddetli olarak öngörülmemiştir. Bu yüzden de ne amatör meteorologların ne de MGM’nin dikkatini çekmiştir ve MGM’den uyarı gelmemiştir. Bundan sonra bölgede oluşacak yağışlar daha dikkatli incelenmelidir.”
Bu memleket kimin? Nerdeyse cumhuriyet kadar eski bir kurum 90 yılda ülkesindeki mikroklimaları , modellerde görünmeyen ama söz konusu hava olayının görüldüğü yöredeki halkın çok iyi bildiği meteorolojik fenomenleri nasıl bilmez, nasıl öngöremez? Ona bakarsak İstanbul’da her kış yaşadığımız deniz etkisiyle kar yağışı da modellerde çok isabetli tahmin edilebilen bir fenomen değil. Ve MGM de bu yüzden deniz etkisiyle kar yağışı görülecek günlerde hiç önceden uyarı vermez. “Hafif karlı” der, kar bütün gücüyle yağmaya başladığında ise kuvvetli kar uyarısı verir. Yani MGM bunu hep yapıyor. Ülkenin neresi olursa olsun, MGM o yörenin özel şartlarından her zaman için bîhaber. “Modellerde görünmedi.” o yüzden geçerli bir mazeret değil. “Biz şöyle iyiyiz, böyle iyiyiz, şu kadar istasyon kurduk, müdürümüz bilmem nerde kurdele kesti.” diyerek iyi bir meteoroloji kurumu olunmaz. Ülkesinden habersizmiş intibası uyandıran, üretmeyen, araştırmayan böylesi bir tarz-ı idare başarılı olma iddiasındaki bir kurumu ciddiyetsizleştiren bir yaklaşım. MGM gibi büyük ve hayli önemli bir kurumda gece olunca hiç kimsenin kalmaması, çalışanlarının esnaf kafasıyla “dükkân”ı kapatıp eve gitmesi kabul edilemez. Her gece orda birinin olması gerekir. O kişi gece boyunca ayık olup bütün gelişmeleri takip etmeli, gerektiği yerde uyarılar vermelidir. Dörtyol’da bir ilçe meteoroloji müdürlüğü var mı mesela? Eğer onlar için bürokratik engeller var idiyse, neden orda çalışan kişiler Ankara’yı bilgilendirmedi? Yoksa onlar da akşam oldu deyip dükkânı kapadılar mı? MGM’nin artık bu tek merkez saplantısından kurtulması gerekiyor. Çünkü bu , kurumu hantallaştırmak ve işlevsizleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Bölge müdürlüklerinin ve küçük yerleşimlerdeki müdürlüklerin işlevleri artırılmalı, yetkileri çoğaltılmalıdır. Burası Belçika değil ki tek bir merkezden bütün ülke idare edilebilsin.
Saydıklarının hepsi çaba, eğitim, kalifiye eleman gerektiren işler.
Yapmazlar, çünkü parayı bastırıp radar ve otomatik istasyon almak daha kolay.
Yapmazlar, çünkü gerçekten kalifiye elemanlar istihdam etme yoluna giderlerse, bunlar şu yazıda bahsettiğim gibi adamlar olurlar ve itiraz ederler, değiştirmek isterler.
Türkiye’nin bütün sorunları aslında birbiriyle ilintili. Büyük resmi görelim.
Benim yağış hakkındaki görüşümü Göktuğ biliyor. Burada da özetleyeyim:
Tam deniz etkisi demek de tam doğru değil, rüzgar uyumu olayın bütünü için yetersiz kalıyor. Amanoslar en fazla 500 metre olsaydı denebilirdi.
Bence en dikkat çekici özellik çok alçakta olan LFC (Level of Free Convection), bunu şöyle tarif edebiliriz. Türkçesiyle serbest konveksiyon seviyesi demek anlamı da şu, yerdeki duraylı (stabil) hava mekanik olarak zorla yükselmeye zorlandığında, mesela yamaç boyunca esen rüzgarla yükselirken yamaca ve rüzgara bağlıdır. Fakat LFC ile yamacın olduğu yükseklik kesişirse, LFC’ye bu hava kütlesi ulaştığı an hiçbir güce ihtiyaç duymadan (ne rüzgara, ne yamaca, ne vortisitiye, ne fraud number gradientlerine) hava denge seviyesine kadar yükselir.
Olay günü körfez çevresinde LFC 700 metre yüksekliğindeydi. Bu çok atipik bir durum, tabii bunun bu kadar alçak olmasında denizin 28.4 850 mb’ın da 16 derece civarında olmasının rolü büyük. LFC’nin bu kadar alçakta olması sık görülen bir durum değildir.
Tabii Göktuğ’un’da belirttiği gibi vortisiti olması zaten kendiliğinden yükselme kapasitesine sahip havaya fazladan bir yükselme gücü kattı ama hiç olmasa da olurdu.
Bence sayısal modellerde LFC çıktısı da olmalı, böylece daha rahat tahmin edilebilirler. Benim tezim kısaca bu.
Değerlendirmeniz için çok teşekkürler, çok açıklayıcı bir yazı olmuş tebrikler.
Bir iki sorum olacak genel olarak:
Türkiye’de Dörtyol’a benzer mikroklima özelliklerine sahip çok sayıda bölge mutlaka vardır. Bunlarla ilgili MGM’ye bağlı veya MGM’den bağımsız çalışmalar yürütülüyor mu?
Dörtyol’da yaşanan aşırı yağış, tahmin edilebilir bir hava olayı mı? Yani aynı durum tekrar yaşanacak olursa MGM (veya diğer tahminciler) sizin burada yaptığınız değerlendirmeleri önceden kestirip uyarısını yapabilecek mi, yoksa yine aynı tas aynı hamam devam mı ederiz?
Mikroklima iklimlerle ilgili çalışma var mı bilmiyorum. Ama üniversiteler tarafından yapılıyor olabilir. Hatay’daki yağış, tahmin açısından oldukça zordu. Bir daha böyle bir yağış olsa tahmin edilebilir. Ama bölgeye yoğunlaşılmalı.
Elinize sağlık, güzel bir çalışma olmuş. Mehmet hocam, Hatay/Dörtyol’a benzer bir durum da, 19 Temmuz Cuma günü Giresun’un Espiye ilçesinde de olmuştur. Sabah saat 08.00’den öğlen saat 13.00’e kadar aralıksız çok şiddetli yağış neticesinde ilçe merkezinde bazı ev ve iş yerlerini su başmış, ilçenin 3 km güney doğusunda bulunan Hacıköy köyünde ise, çok sayıda heyelan olmuştur. Heyelanlarda can kaybı olmamış ama heyelandan etkilenen fındık bahçelerinde fındık üreticilerinin maddi kaybı çok fazla olmuştur. MGM bu yağışı tahmin edememiştir.
Giresun’da görülen yağış deniz etkisi yağışıydı. Mekanizma olarak Hatay’dan biraz farklıydı. MGM’nin yağış için uyarısı vardı. Siz görmemiş olmalısınız.
MGM yağış uyarısını, saat 12.30’da yaptı ve yağış, 20 dakika sonra kesildi :).Cuma günü görülen yağış, denizden değil kara üzerinden yani doğudan geldi.1992,1997 ve 2006 yıllarında da sele neden olan yağışlar doğu – güneydoğu yönlerinden gelmişti.
Radar arşivini inceledim. Yağış deniz etkisi yağışı. Topoğrafik şartlardan dolayı kütle bölgede uzun süre kalmış. Uyarıyı ben daha erken geldi diye biliyorum. Ama emin değilim.