Meteoroloji, Üniversite Tercihleri, Mesleksizlik ve İlgili Meseleler


2015’te, 88 yaşındayken aramızdan ayrılan, Türkiye’nin önemli aydınlarından olduğunu düşündüğüm Çetin Altan; ülkedeki sorunların büyük kısmının altında yatan sebebin “mesleksizlik” olduğunu söyler ve yazardı (sorunların kökeninin ‘siyaset’te ve siyasi taraflarda aranmasından çok daha ‘orijinal’ bir yaklaşım!). “Mesleksizlik”i kısaca; bir insanın kağıt üzerinde öğrendiği mesleğini / işini, o mesleği icra ederek kendisi veya içinde yaşadığı toplum için maddi manevi herhangi bir değer ortaya çıkaracak kadar bilMEmesi, diye tanımlayabiliriz. Bu “iş bilmezlik”in sebebi de, mesleği iyi öğrenecek imkanın bulun(a)maması değil; büyük ölçüde, edinilen mesleğe gerçek bir ilgi duyulMAmasıdır. Kişi sonuçta kendi mesleğini benimsemeyecek, kendisini mesleği ile tanımlamaktan da çoğu zaman kaçınacaktır. Çetin Altan’a göre Türk toplumunun büyük çoğunluğu “mesleksiz”dir.

Örnek: Geçen yıl içinde, İTÜ Meteoroloji’den yeni mezun olmuş birisi bana e-posta yolladı ve “Hava tahminini nasıl yapıyorsunuz? X firmasına girdim, tahminleri bana yaptırıyorlar da, lütfen yardımcı olur musunuz?” diye sordu. Dikkat buyurunuz: Bu kişi bana “şu hava tahmin modeline bakıyorum ama güvenilirliğinden emin olamadım” veya “filanca bilgiyi almak için hangi değişkene bakarım?” gibi mesleki ayrıntıları danışmıyor (öyle yapsa zevkle yardımcı olurdum); onun yerine -satır aralarında, alttan alta- şöyle diyor: “Ben bu işleri aslında hiç öğrenmedim, özel olarak tahmin işine de öğrenim hayatım boyunca ilgi duymadım, fakat kendimi X firmasına bu işi yapmak üzere bir şekilde aldırttım, şimdi para kazanmak için işi en baştan öğrenmem lazım, yardımcı olun” diyor. İşte tam bir “mesleksiz”… Kendisine cevap yazmadım.

Üniversite giriş sınavı puanlarının açıklandığı ve tercih sürecinin başladığı şu günlerde de, ileride çoğu “mesleksiz” olacak bir sürü gençten e-posta ile “Meteoroloji yazayım mı? İş sahası nerelerdir? Mezun olunca işsiz kalır mıyım? Maaşı iyi midir?” gibi sorular geliyor. Meteoroloji özelinde konuşursak; hayatı boyunca, hele bir de internet çağında hava durumu, tahmini gibi konulara herhangi bir ilgi duymamış; kafayı kaldırıp da “lan şu bulut da amma şekilmiş, acaba neyi haber veriyor?” dememiş bir gencin meteoroloji okumak istemesi bana çok tuhaf -ve de hazin- geliyor. Özellikle de meteoroloji gibi bence oldukça spesifik, yakın ilgi gerektiren bir konuya “iş bulma / iyi maaş alma” motivasyonu ile yaklaşan birisinin, mezun olduğunda “mesleksiz” olma olasılığı; diğer bir sürü meslektekinden daha fazladır, bana sorarsanız… Onun için bu genç arkadaşlara, önce “meteorolojiye, hava olaylarına ve tahminine, coğrafyaya, fiziğe, bilgisayar programlamaya vb ilgin var mı?” diye soruyorum, “pek yok” anlamına gelen bir yanıt alınca da şöyle diyorum: “Meteoroloji yazma canım kardeşim, evet işsiz kalabilirsin, çünkü bu konulara ilgi duymayan birinin başarılı olup iş bulması zor”.

Şimdi bazı arkadaşlar hemen “bizim filanca var, pek bir şey anlamadığı halde MGM’ye (Meteoroloji Genel Müdürlüğü) girdi ve çalışıyor, maaşı da iyi?” diye ukalalık edeceklerdir. O “filanca”yı bulduğu torpilden ötürü tebrik ederim. Bu noktada işsiz ile mesleksiz arasındaki farkı daha net anlayabiliriz: İşini canla başla, ilgi duyarak, iyi bir şekilde yapmaya çalışan tüm MGM çalışanlarını tenzih ederek söylüyorum; kurumdaki maaşlı mesleksizlerin bıraktığı izleri her yerde görmemiz mümkündür. Bu izler, bazen sıcaklığın 2 dereceyi geçmediği günlerde yapılan 6-7 derecelik maksimum sıcaklık tahminleri olarak [ki o günlerde tüm amatörler daha iyi tahmin yapar, hatırlayın]; kimi zaman internet sayfasındaki birimi yazılmamış ve dolayısıyla ne ifade ettiği belli olmayan bir fiziksel değişken olarak; bazen, milli servetten belki milyon dolarlar harcanıp kurulan gözlem şebekesindeki istasyonların anlık ölçümlerinin tamamını harita üzerinde gösteren kodu yazacak birilerini bulamayan yöneticiler olarak; bazen de [benim için en üzücüsü bu] ülkenin büyük şehirlerine ait uzun yıllar gözlem verilerini dahi araştırmacılara eksiksiz olarak sunamayan istatistik / klimatoloji departmanı olarak karşımıza çıkabilir. Bu mesleksizler, yaptıkları işlere samimi herhangi bir ilgi duymadıkları [dolayısıyla işlerini bir zevk de almayarak, zoraki yaptıkları] gibi; milli servetin ve çok değerli zamanların kaybına yol açarlar. Doğrudan maddi kazanç, başkalarının eğitimi, bilgi gibi artı değerlerin üretilmesini / elde edilmesini zaten geçtim… İş bulmada liyakatin ve ülke/piyasa ihtiyaçlarının daha ön planda olduğu ülkelerde bu mesleksizler elbette işsiz de olacaklardı. Bir daha Gayrı Safi Milli Hasıla lafı edildiğinde aklınıza bunlar da gelsin.

********

Yazımın ilk kısmı size “aşırı idealist birinin hezeyanları” gibi gözükmüş olabilir. Kısmen hakkınız vardır. Öyle ya, “ekmeğin aslanın ağzında” olduğu bu acımasız zamanlarda üniversite tercihi yapacakların öncelik vereceği ilk şey tabii ki “mezuniyetin hemen sonrasında, maaşı fena olmayan bir iş” olacaktır! Bundan daha doğal ne olabilir? Ayrıca herkesin, mesela benim gibi ta çocukluktan gelen özel ilgileri olmayabilir de… Bu da gayet normaldir, bazı insanların ilgileri sonradan gelişir; bizim camiada da ilgisi sonradan gelişip mesleğinde gayet başarılı / ülkeye faydalı olmuş meslektaşlarımız ve hocalarımız var [gerçi çok da yok 🙂 ].

Siz yine de [özellikle siz, üniversite ve bölüm tercihi yapacak genç arkadaşlarım!], yukarıda yazdıklarımı da göz önüne alarak bir düşünün: Ekmek acaba neden aslanın ağzında? İlgi duymadığı mesleği icra etmeye çalışanlar -ve başarıyla icra edemeyenler- çoğunlukta olduğu için, yeterince “ekmek” [yani mal, bilgi ve hizmet; maddi değeri olan herhangi bir şey] ortaya çıkarılamamasından olabilir mi? Pek ilgi duymadığınız konuları, “iyi maaşlı işim hazır” gibi çoğu zaman kof bir ümitle oflaya puflaya öğrenmeye çalışmak yerine; merak ettiğiniz için kolaylıkla öğrenebildiğiniz başka konulara yönelmeyi düşünseniz? İlgi duyduğunuz ve kolay öğrendiğiniz bir meslekte ÇOK daha başarılı olacağınızı; yaptığınız işler diğer insanlarınkinden farklı olacağı ve fark edileceği için size TAVSİYE MEKTUBU, İŞ ve PARA olarak geri dönebileceğini; ilgi duyduğunuz konuları herhangi bir yabancı dilden okumaya çalışırken o yabancı dili ÇOK DAHA KOLAY VE ZAHMETSİZCE öğrenebileceğinizi, bunun sonucunda kapağı yurt dışına da kolaylıkla atabileceğinizi; ve -belki bütün bunların hepsinden daha önemlisi- işe gitmeyi her gün işkence haline getiren bir meslek yerine, parası çok iyi olmasa bile, ZEVK ALDIĞINIZ, İYİ VAKİT GEÇİRDİĞİNİZ bir mesleğe sahip olmanın harika bir şey olduğunu da… bence bir düşünün. Veya birilerinden iş dilenmek yerine kendi işinizi kurarsınız? Çünkü “işi biliyor” olacaksınız. Olur mu olur.

Ama siz de haklısınız. Elindeki “yüzdelik dilim” listesine bakıp sizin puana uygun bölüm beğenen, ve bu yaptığının doğru olduğundan yüzde yüz (!) emin olan bir babanız var muhtemelen. Veya lisede, belki benimki gibi, “sen akıllı çocuksun, seni mühendis görmek isterim!” diyen süperzeka bir “rehberlik” öğretmeniniz olmuştu [ODTÜ’de makine mühendisliği okurken aşırı sıkıntıdan ötürü avuç içlerimde siğiller çıkmasına neden olanlardan birisi de odur, kendisine selam ederim]. Yol göstereniniz mi oldu sanki? Doğru, benim de olmamıştı. Peki siz; lise yıllarını Havaturka’da, Havaforum’da, Havadelisi’nde model çıktısı takip ederek, “sistem” kovalayarak geçiren; puanı İTÜ’nün veya OMÜ’nün meteoroloji bölümlerine tutan ve böyyük üniversitelerin şatafatlı bölümlerine de giremeyecek olan arkadaşlar? Biliyorum, size de illa ki “seramik mühendisliği” filan yazdıracak bir akrabanız çıkar ve böylece “tek tutkunuz” meteoroloji, platonik aşkınız olarak kalır. Biz de, YÖK’ün afedersiniz *ok varmış gibi 45 kişiye çıkardığı kontenjanımızı; bırakın Azor Adaları’nın nerede olduğunu, yaşadığı şehirden geçen enlemi boylamı dahi merak etmemiş yeni arkadaşlarla doldururuz [kimse merak etmek zorunda değil bu arada ha, bunları merak edenlerin meteoroloji okuması çok daha ‘normal’ diye yazdım].

Yazıyı dramatik bir havada bitirmek istemiyorum. Ülkemizde mesleksizlik ciddi bir sorundur; meslek tercihi yapacakların yanlış tercihler yapıp hem kendi hayatlarını mahvetmelerine, hem de memlekete uzun vadede zarar vermelerine yol açmaktadır. Elbette, hiç kimse hobisini mesleği haline getirmek zorunda değildir – hayatta başka yollar, başka kaygılar, başka öncelikler de vardır. Ama Türkiye’deki anlayış, kültür, kafa yapısı vb; insanları kendileri için doğru olan mesleklere yönlendirebilmekten, dolayısıyla ülkeyi de orta/uzun vadede düzlüğe çıkaracak bir durumda olmaktan çok uzaktır. Bu yazıyı da biraz “farklı” bir görüş okuyun diye yazdım. Tercih tabii ki size kalmış.

Sağlıcakla kalın.

Reklam

Meteoroloji, Üniversite Tercihleri, Mesleksizlik ve İlgili Meseleler” üzerine 8 düşünce

  1. BabürKop (İstanbul, Mecidiyeköy / 115 m.)

    Buraya kış mevsimi ve getirdikleri dışında çok da yorum yapmıyorum ancak tüm yazılanları (çok mümkün olmasa da) takip etmeye çalışıyorum. Bu konuyu da az önce okuyarak Pazar gününe güzel bir başlangıç yaptım. Zihin açıcı bir yazı olmuş, elinize sağlık.
    Kendimce birkaç kelam edeyim.
    Evet, insanın sevdiği bir mesleği yapması çok değerli, çok şükür ben de bu gruba dahilim. Ancak sevdiğiniz işi yaparsanız her zaman çok mutlu olursunuz, insanlara ya da ülkenize müthiş katkılarınız olur, diğer yandan para balyalarını nereye koyacağınızı şaşırırsınız gibi bir önerme yanlış olur. Sevdiğiniz işi doğru zamanda doğru yerde ve doğru insanlarla yapmak gibi, bazı mesleklerde (benimki gibi) birçok insanın sevdiği ve ilgi duyduğu, dolayısıyla rekabetin yıpratıcı olabildiği gibi onlarca unsur insanın iş hayatında belirleyici olabiliyor.
    Tabii siz önce gerçekten ilgi duyduğunuz bir mesleği seçmeye bakın, o andan itibaren dünyanın başka türlü aktığını göreceksiniz. Benim dediklerim ilgi duyduğunuz bir mesleği seçip bu alanda bir işe girmeyi başardıktan sonraki aşamalar. Bunun da farkındayım ama güzel ülkemizin ve tüm insanlığın umudu olan gençlerin aklının bir köşesinde şimdiden olsun istedim.
    Neyse önümüzdeki bir iki gün İstanbul’da hava açısından sıkı aksiyon olacak galiba, tedbirini alıp tadını çıkaralım 🙂


    https://polldaddy.com/js/rating/rating.js

    Cevapla
  2. Mayhart (Florya/İST, 36m)

    Türkiye’nin en önemli sorununa ilişkin güzel bir yazı olmuş. Kendi çocuklarım da dahil olmak üzere tüm gençlere bu konuda söyleyebileceğim en anlamlı söz, yanlış bilmiyorsam Konfüçyüs’e ait. “Hayatın boyunca çalışmak istemiyorsan, sevdiğin işi yap”.

    Cevapla
  3. izmirdehava (Konak, 3-5 m)

    3 yıl anaokulu, 5 yıl ilkokul, 7 yıl anadolu lisesi ve bolca dersane eğitimi sonucu üniversitenin sadece iş bulma kapısı olduğu düşüncesiyle girdiğim ÖSS’de aldığım puanlar boşa gitmemeli, illa ki ODTÜ’de mühendislik okunmalıydı. Meteoroloji okuyup da devlet memuru mu olunacaktı! Neyse ki oldukça iyi olduğunu düşündüğüm fizik, geometri ve coğrafya bilgimle meteoroloji kadar olmasa da sevdiğim bir mesleğim oldu ama inşaat mühendisi olarak, Türk rant sektöründe bolca hayal kırıklığı ve burun sürtmesi yaşadım. Sonuç ise bir kamu kuruluşunda sözleşmeli personel olarak meslek hayatımın 14. yılında burun kıvırdığım devlet memurluğunu bile hak edememek oldu. Meteoroloji takibi ise her zaman amatör bir hobiden çok daha fazlası oldu ve herkesin ihtiyaç duyduğu güncel bir konu olarak inşaattan daha fazla fikrimin sorulmasını sağladı ve hep de öyle olacak. İşte bu da benim özgeçmişim;)
    Ama bu ülkede olmayan eğitim sisteminde bize kim rehberlik edebilirdi ki! Okuldaki öğretmenlerimiz mi, dersanelerdeki rehberlik uzmanları mı? Onların da bir çoğu mesleksiz değil mi?

    Cevapla
  4. TIYIR ( Zonguldak, 69m.)

    Hepimizin başından geçen süreçleri kısaca özetleyip, özgür iradesi ile hareket edecek bireylerin çoğalmasını sağlayacak durum tespiti ve önerileriniz için teşekkür ediyorum.
    Yirmi yılı aşkın süredir yüksek öğretim kurumlarının ön lisans-lisans-lisansüstü seviyelerinde farklı profillerde öğrencilerle karşılaşıyorum. Okuduğu bölüme ve konularına ilgisi olan, bilgisini doğru olarak kullanacak çalışma azmindeki öğrencilerimiz olduğu için geleceğe umutla bakmaya da devam ediyorum.
    90’lı yıllarda bir şehirler arası terminalde yerleri süpüren “çöpçü” nün süpürgeyi ve elindeki küreği tutuşunu ilgiyle gözlemlemiştim. İşe uygun doğru alet edevat kullandığı, ergonomik kurallara uygun hareketleri ve işini yaparken verdiği önem bugün hala derslerde anlattığım bir örnektir. Hangi işi yaparsanız yapın en mükemmelini yapmaya çalışmak kişinin o işe sahiplenmesinin göstergesi, ilgisinin belirtisidir.
    İlgi duyan kişinin işsiz kaldığını hiç görmedim. Çok çalışkan ama ilgisiz bölüm birincilerinin yıllarca boşta gezdiğini, ya da rastlantısal olarak yerleştikleri işlerde hayatlarını mutsuz şekilde sürdürdüklerine tanık oldum. Vasat diyebileceğimiz ama bir kaç konuda ilgileri ve hobileri olan öğrencilerimizin mezuniyet sonrası farklı başarıları ile gurur duydum.
    İyi örneklerin çoğaldığı bir gelecek dileğimle tüm yerleşecek ve meslek tercihi yapacak adaylara kolaylıklar dilerim.

    Konuyu başka bir pencereden görebilmemiz için:
    Termodinamiğin birinci yasası evrendeki enerjinin korunduğunu söyler. Termodinamiğin ikinci yasası veya çok bilinen diğer bir adıyla “entropi yasası” ise enerjinin niceliğinin yanında niteliğinin de göz önüne alınması gerektiğini ortaya koyar. Evrendeki toplam enerji miktarının sabit olduğunu, ancak niteliğinin sürekli olarak azaldığını vurgular.
    Entropi yasası, evrende her şeyin maksimum düzensizlik ve minimum enerji yönünde hareket ederek; çoktan aza, kullanılabilir halden kullanılamaz olana, doğumdan ölüme, düzenden düzensizliğe doğru doğal bir gidişe eğilimli olduğunu söylemektedir.
    Evrenin üç temel olgusu olarak değerlendirilebilecek bilgi, madde ve enerji kavramlarının hem kendi aralarındaki hem de entropi kavramı ile olan yakın ilişkisinin iyi anlaşılması, bu yaşamsal kaynakların en etkin şekilde nasıl kullanılabileceği konusunda bazı ipuçları verir
    Yaşam için gerekli olan madde ve enerjinin nasıl kullanılacağını belirleyen bilgidir. Bu sebeple bilgi, madde ve enerjiye göre daha temel bir olgudur. Ancak madde ve enerji olmaksızın bilgiyi kullanmak ve üretmek mümkün değildir. Diğer taraftan, sahip olunan enerjinin kullanılabilir bir forma dönüştürülmesi için de madde, enerji ve bilgi kullanılması gerekmektedir.
    Bu değerlendirmeler ışığında “entropi”; enerji dönüşümleri sonucunda niteliğini kaybetmiş ve iş üretemez hale gelmiş enerji miktarı olarak tanımlanabilir. Bilgi ise bu noktada ön plana çıkmakta entropinin tersi bir işlev görerek sistemin entropisini azaltmaktadır.
    Bu durum, entropi artısıyla baş edebilmek için her geçen gün daha fazla yararlı bilgi üretilmesi ve etkin bir şekilde kullanılması gerektiğini açıktır.
    Bilgi kullanıldığı ve paylaşıldığı sürece entropiyi azaltacak yaşamın devamlılığına katkıda bulunacaktır. Gizlenen, paylaşılmayan, kullanılmayan veya yanlış kullanılan bilginin ise insan yaşamına bir katkısı olmayacaktır. Bu durumda Yüksek Öğretimin en önemli işlevi bilgiyi üreten, kullanan ve yararlı bir hale getiren bireylerin yetiştirilmesine katkı sunmak olarak da tanımlanabilir.
    Üniversitelere girecek tüm öğrencilerimizin doğru bilgiye ulaşması, işlemesi ve topluma olumlu katkılar sunacak hale getirmesi dileğimle.

    https://polldaddy.com/js/rating/rating.js

    Cevapla
  5. Orhan Bayraktar

    merhaba abi ben orhan havaturkadan 🙂
    Ülkemizin kanayan bir yarası olan duruma parmak basmışsın abi. Benimde belkide hayatımı etkilyen bir durum bu. Coğrafya’ya ilgim vardı ilk ve ortaokulda aynı şekilde hava olaylarınada. Coğrafya notlarım çok iyi idi. Ne yazık ki birilerinin yönlendirmesi ve bizim ne istediğimizi sormamalarından bizde cocuktuk haliyle ağzımızı açıp bir şey diyemedik. Sonunda kendimizi meslek lisesinde bulduk. Neyse sonuçta bilgisyar programcılığı bölümü okudum ama para kazanacak seviyede öğrenemedik. Biraz daha işi web ve grafik tasarım tarafına yönlendirdik. Ama hala içind bir ukte olarak cografya bölümü duruyor. Bilgisayar değilde coğrafydan devam etseydim acaba nasıl olur.

    https://polldaddy.com/js/rating/rating.js

    Cevapla
  6. Kadir Haldenbilen

    Tamamen katılıyorum. Konu sadece üniversite / bölüm seçimi konusu da deği. Herhangi bir işte çalışan herhangi bir kişi, o işe girmek için binbir türlü çaba harcadıktan sonra (torpil, rüşvet, şu bu), işe girdiğinde o iş artık kendisine zul geliyor, angarya geliyor. Başlıyor şikayete. Çünkü o işe o işi yapmak için değil sadece parasını almak için giriyor. İş kısmı onu ilgilendirmiyor, hatta rahatsız ediyor. Ben bunu bütün “çalışanlarda” görüyorum. Kimse birşey üretmek istemiyor. Sadece maaş kısmını düşünüyor. İnsanlarımızada üretem / birşeyler başarma motivasyonu yok.
    Meteoroloji özelinde ise, maalesef toplumumuzun çok büyük çoğunluğu meteorolojinin hayatımızı doğrudan etkileyen, günlük yaşamımızn bir parçası olan birşey olduğunun bilincinde değil. “Amerikalı” hava tahmin raporlarını çok yakından ve büyük bir merak ve ilgi ile izler. Çünkü hava uygun olacaksa teknesini romorka bindirip hafta sonunda bilmem kaç yüz / bin kilometre yol gidip denize varacak, teknesine binecek, gezecek dolaşacak, sonra gerisin geri aynı yolu dönecektir.
    Çünkü eşek gibi çalışıp iyi bir tatil hakettiğine inanır. Onu en iyi şekilde değerlendirebilmek için herşeyin tam ve doğru olması gerekir. Teknesine binecekse hava uygun olmalıdır ki o kadar zahmete değsin / çeksin. O nedenle hava tahmini mutlaka izlenir ve mutlaka doğru olmalıdır. Onun beklentisi de meteoroloji çalışanlarının eşek gibi çalışıp doğru tahmin yapmalarıdır.
    Tabii meteoroloji sadece keyif için lazım değil. Özellikle Allaha havale tarım üretimimiz de meteoroloji ile yakından ilgili. Ama tabii işi Allaha havale ettiysek zaten, meteorolojiyi izlememize de gerek kalmaz…


    https://polldaddy.com/js/rating/rating.js

    Cevapla

Yorum yazın...

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s