Atatürk’ün 1925 yılında memleketimize davet ettiği Macar profesör Antal Rethly, Türkiye’de neler yaptı? Anadolu’da nerelere meteoroloji istasyonları kurdu, gezileri sırasında başına neler geldi? Ankara’nın havasıyla ilgili ne tür gözlemler yaptı da şehrin Etlik sırtlarına doğru büyümesi gerektiğini, bugünkü ‘çukur’un sağlıksız bir yer olduğunu söyledi? Şayet merak ederseniz, şu gayet ilginç makaleden okuyabilirsiniz.
Bu da Hava Delisi usulü 10 Kasım yazısı olsun.
Bu ismi Ozan hocam daha önce de gündeme taşımıştı. Gayet iyi hatırlıyorum. “Sonra okurum bir ara” deyip bir kenara koymadım bir solukta bitirdim. Dikkatimi çekenler:
*Adam binbir zorlukla o zamanın şartlarında 17.000(yazıyla on yedi bin) km yol katetmiş. 76 tane istasyon kurdurmuş. Biz günümüzde bu sayıyı arttırmak şöyle dursun geçtiğimiz yıl bir sürü istasyonu kapattık. Bir kaç tane yeni açılan istasyon da oldu ama günümüz olanaklarıyla kıyaslayınca yetersiz.
*”Yine Prof. Dr. Antal Rethly’nin girişimleri ile 3 Mayıs 1927 tarihinde
yeni bir meteoroloji merkezi binasının inşaatına başlanmıştır. İnşaat
başladıktan hemen sonra Prof. Dr. Antal Rethly, Türkiye’deki son yolculuğu
olan Karadeniz ve Doğu Anadolu’nun kuzeyini kapsayan geziye çıkmıştır.
Zonguldak ve Sinop’a uğramış, Sinop’a gelirken Türkiye’deki araştırma ve
incelemelerini içeren notlarının bulunduğu çantayı kaybetmiştir.”
O çanta sonradan bulundu mu acaba? Çok yazık olmuş.
*”Prof. Dr. Antal Rethly, Trabzon’da incelemelerde bulunduğu sırada
liman polisi tarafından tutuklanmıştır. Bilimsel incelemeler için İçişleri
Bakanlığı’nın kendisine verdiği izin belgesini polis dikkate almamıştır. Polis
komiseri, bilim adamlarına ve İçişleri Bakanı’na karşı saygılı olduğunu
belirttikten sonra “Bildiğiniz gibi bu çevrenin sorumlusu benim, beyefendinin
casus olduğu anlaşılırsa bunun cezasını Bakan Bey değil ben çekerim”
diyerek çalışmalarını engellemiştir.”
Kafa aynı kafa demek ki.
*Ankara’nın başkent olması konusundaki ısrar ve irade ve alınan netice takdiere şayan. O dönemdeki hava kirliliği, sıtmaya neden olan sazlık ve sivrisinek durumlarının hakkından gelinmesi.
*Adam iyi ki gelmiş davet edilmiş. Birileri çıkıp sürekli ve sürekli “Siz ne yaptınız? Her şeyi biz yaptık” deyip Türkiye’nin bütün teknolojik ilerlemelerini kendine mal ederken görüyoruz ki en güçlü adımlar hep cumhuriyetin ilk yıllarında atılmış, altyapısı inşa edilmiş.
Hali hazırda Ankara bugün Elmadağ’ın eteklerinden Yenikent’e, Etlik tepelerini fersah fersah aşarak neredeyse havaalanından Gölbaşı’ya kadar yayılmış durumda. Yakında güneybatısındanki Temelli kasabasıyla birleşecek. Çok önemi kalmamış bu uyarıların, Türkiye 20. yüzyılı çağdaşlarıyla beraber büyük ölçüde ıskaladı. Bu da sosyal bir yorum olarak benden gelsin 🙂
Atamızın ölümünün 72. yılında onu saygıyla ve şükranla anıyoruz
Bugün cemaatçi ve gerici, bölücü ve “Atatürk’ten geçinenlere” inat hazır olda dimdik durduğumuz gündür. Bugün 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve özlemle andığımız gündür. Bugün vatanseverler için 11 Kasım 1938’dir.
Atam keşke bir 10 yıl daha yaşasaydı…
Ozan bir kez daha farkını ortaya koydun; sen kalk ben yatam, sarı saçlım mavi gozlum aglaklıgının otesinde de Mustafa Kemal’in anılabilecegini nefis bir şekilde göstermişsin. Rahmetli Antal’ın Ankara’da kaldıgı sure icerisinde cıkardıgı aylık hava bultenlerine bakmak ilginç olabilirdi, zira makalede sadece sisle ilgili kısımlarına değinilmiş. ama kendisi herhalde sıcaklık ve yağışla da ilgili gözlemler yapmıştır. Makalede de atıf yapılan Falih Rıfkı’nın Çankaya’sı Ankara’nın kuruluş hikayesini en guzel anlatan eserlerden biri. En sıkı Kemalistler bile aslında ilk başlarda Ankara’dan nefret etmekteymiş; Falih Rıfkı “tren İzmit’e gelip de yeşillikler görünmeye başlayınca gözümüz gönlümüz açılır, ferahlardık” diye anlatıyor. İstanbullular için Ankara’nın yükseltisi, soğuğu, ve kışın bazen bir hafta evlerin kapılarının açılmasına izin vermeyen karı Ankara’yı yaşanmaz bir yer haline getiriyormuş. Çankaya’da bunla ilgili çok matrak hikayeler var. Ankara’nın şehir ol-ama-ması ise ayrı bir hüzün hikayesi. Janssen’in M. Kemal’e sorduğu sorunun ne kadar haklı olduğu daha 1930’larda anlaşılıyor, çünkü maalesef o şehir planı daha ilk yıllarında delik deşik edilmiş…
Teşekkürler bilgiler için. Bir türlü okuyamadım şu Çankaya’yı, hep böyle parçalar okudum oradan buradan.
Konu Atatürk’ten açılmışken, Dolmabahçe’de kendi şahsına kayıtlı sadece üç şey varmış: Bir tablo, bir saat ve bir termometre. Bence o da bir hava delisiydi 🙂
Bunu bilmiyordum. İşte ben bununla gurur duyarım 🙂
Sayın havadelisi;
Hem Atatürk hem de Macar bilim adamı filan ortamı gerecek gibi. Birazdan damlarlar “ne gerek vardı macar bilimadamına, oysa meşhur sahabelerden Kümül-ül Semai bin Siklon zât’ın engin bilgisine başvurulabilirdi, istenirse pattern olarak da bilgi verilebilirdi” türünden engin ve derin eleştiriler başlar.
Konuya değinmek gerekirse, zavallı macar Rethly üstad, hava kirliliğini, Ankara’nın bu konudaki geleceğini bilimsel olarak (ruhani yaratıklarla networkinge girmeden) gayet güzel izah etmiş.
Kulakardı edilmiş bu gerçeklerin yıllar yıllar sonra boktan bir hava soluyarak bedelinin ödenmesi tarafımda sonsuz bir haz yaratmıştır. Herşeyin en kötüsüne kana kana layık bu güruha daha nice kötü günler diliyorum.